Yüce Erzurum

Şehitler yıkanmış berrak suyuna,

Koynunda evliya yatıran toprağına,

Rıyasız, küfürsüz, temiz havasına, 

Hasret kaldım Erzurum.    Şeref Hamamcı

 

Üç bin yıllık tarihinde, büyük medeniyetlere ve kültürlere ev sahipliği yapan, milli hafızasını kaybetmeyen Erzurum, Anadolu platosunda, yüksek bozkırların üzerine kurulan, muhteşem geçmişinin ışığıyla bugünleri aydınlatan, dağına, taşına, tarih yazdıran eşsiz yayla şehridir...

 

Asırlardır, Anadolu’dan geçen ipek ve baharat yolunun geçiş güzergâhında olması nedeniyle, birçok istilalara uğramış, bünyesinde gah mağlubiyetler tatmış, gah zafer naraları atmış, birçok devletlere tarihin önünde tanıklık etmiş, Anadolu’nun fethinden sonra öz be öz “ Türk Yurdu” olarak varlığını devam ettirmiş, tarihi bir şehirdir...

 

O günden bugüne dek vatan sevgisini, namus ve şeref vesikası olarak, yedisinden yetmişine kadar bilmiş ve daima o sevgi vesikasını göğsüne bir madalya gibi takmış ve onu şerefle taşımış bir bilge şehirdir...

 

Vatan için, toprağında barut kokutmuş, kan kokutmuş, şerefli, şanlı, mert yiğitlerin yaşadığı yuva olmuştur...

 

Sabah namazı vaktinde dinlenir Lalapaşa’da hafız Suat Çemlek, Murat paşa’da hafız Yusuf Dicleli, ara sıra Necati Tutaş, Taş camide hafız Hakkıoğlunun yaptıkları ezan düeti...huzur verir dinledikçe insan ruhuna... 

 

Sabah namazı öncesi, Bismillah diyerek açılır hamamlar, kahveler, lokantalar,dükkanlar...

 

İlk müşterisi geldimi, güler yüzüyle buyur buyur benim efendim, ne arzularsınız diyerek sorardı esnaf, müşteri ister bir şeyler alsın, ister almasın bırakmazdılar, onu oturttururak ikram ederdi bir bardak sıcak çayını... ilke edinmişti tüm esnaf, müşteriler için “ müşteri bizim veli nimetimizdir” diye yazılı olurdu dükkanın duvarında...

 

İlk alış verişinde siftahını ettimi esnaf hemen derdi, siftahı senden, bereketi Allahtan...

 

Sabah namazı ile açılırdı ev kapıları, onların çıkardığı gıcırtı seslerine eşlik ederdi, evlerin önünde kanat çırparak öten horozlar...eksik olmazdı orkestra gibi taze gevrek simit var diye bağıran satıcılar...

 

Eyvan ev pencerelerinin önünde, güneşlensin diye sarkardı saksılardan kız küpesi, kadife, zambak çiçekler... akardı sokak aralarında gümbür gümbür ”HU”çeken dervişler gibi gür çeşmeler...

 

Kahvelerde yapılırdı, söz ustalarının tatlı sohbetleri... sohbet edenlerin masalarına garson koyardı ters çevrilmiş çift şekerli, çift bardak çayları...kahveye içeri dışardan biri geldimi onu karşılardı kavenin garsonu...gelen garip mi, gariban mı, hasta mı, onu bir polis gibi sorgular halını ahvalini öğrendimi söylediklerine kanaat getirerek hemen anons ederdi aldığı bilgiyi kahvede oturanlara...hemen tepsi ile toplardı oturanlardan pasayı (para)...

 

Erzurum’da açılır sabah namazından önce hamamı, kahvesi lokantası, esnaf dükkanları...bismillah diyerek çevirirler dükkanının kapı  anahtarını... hamamcılar, lokantacılar, kahveciler...para almazlardı hamamcılar, kahveciler vatan görevi yapan askerden...noksan olmazdı esnafın ağzında askere, asker ağa dedikleri hitabı yediden yetmişe yaparlardı ikramları...

 

 

Erzurum havuzbaşında yapılırdı hafta sonu bayrak töreni, Yakutiye medresesinin bitişiğinden çıkardı bando bölüğü, yürüyüşe geçtimi eşlik ederdi arkalarından ahali...varılırdı havuz başına, hep birlikte okunurdu istiklal marşımız, gönlere çekilirdi al yıldızlı al bayrağımız...o gür sesle okunan marşımız yankılanırdı palandöken dağında...selam dururdu, dinleyen yakın esnafı, yolcu taşıyan faytonuncusu ... alkışlardı onları, gökte kanat çırpan uçan kuşları...

 

 

23 temmuzda 1919 Erzurum Milli kongresiyle ateşlendi çoban ateşi,parolası vatan, işareti namustur diyerek haykırdı, yüce Türk milleti  Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları öncülüğünde yapıldı kurtuluş savaşı, kurdular ebed müddet var olacak Türkiye Cumhuriyet’ini...

 

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.