Katıldığım düğünlerde herkese sordum düğün salonlarındaki seslerden rahatsız mısınız?
İstisnasız herkes çok rahatsız olduklarını ifade etti ve çok fazla gürültü var dediler. Peki, ne yapabiliriz dediğimde herkes biz ne yapabiliriz ki dediler.
İki kızımın düğünlerini aynı düğün salonunda yaptım. Çok ısrar ederek rahatsız edilmeyecek derecede sesi kıstırmaya çalıştım. Müceldili Konağında nişan yemeği verdiğimde, Aziziye Kaymakamımız Zafer Öz ve Aziziye Belediye Başkanımız Muhammet Cevdet Orhan Beyler de konuğumuzdu. Kaymakamımız çıkışta tebessüm ve takdir duygularını dışa vurarak;
-Zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Yorularak değil, dinlenerek, sohbet ederek ve eğlenerek nişan merasiminden çıkıyoruz, dedi.
Çünkü ses seviyesini biz ayarlamıştık. Dinlendiren bir ses ayarıyla sanat müziği eşliğinde yemeğimizi vermiştik.
İnsan çaresiz kaldığı durumlarda ne yapar?
Öncelikle insanı çaresiz duruma düşürenin aklına, sonra vicdanına seslenir. Akıl ve vicdan işe yaramazsa yutkunarak sessizce çeker gider ya da hukuka başvurur.
Cumartesi günü yine bir düğündeydik. Masamızda çok değerli aile dostumuz kulak burun boğaz doktorumuz vardı. Düğünde ses başlayınca herkes lal kesildi. En yakınımdakine bile nasılsın diyemedim. Sadece gürültüyle savaş ettik. Dayanamadım, düğün şefine işaret ederek yanıma çağırdım. Kulağına zor bela ses çok fazla dedim. Çaresizliğini ifade ederek kafasını salladı ve gitti.
Bir ara ses kesilince doktorumuz bu gürültü sadece Erzurum da var. Malatya’da insan sağlığını olumsuz etkilemeyen desibelin üzerinde olmayan ses serbest. İnsan sağlığını bozan belirlenen desibelin üzerindeki ses yasak, dedi.
Ülkemizde ses kirliliği hat safhada olduğunu, insan sağlığını tehdit ettiğini söyledim. Bununla ilgili gazete köşemde 27.02.2017 tarihinde “Çağımızın Verem Mikrobu Gürültü” başlıklı yazı yazdığımı da ifade ettim. (İsteyen okurlarım bu yazıma bir daha göz atabilirler).
Doktorumuz, baş dönmesi olan hastalarıma; sakın düğün ve çok gürültülü ortamlardan uzak durun demeyi bazen unutuyorum.
Bu durumda hastam geri gelerek, düğüne gittim, hastalığım tekrar nüksetti, diyorlar.
Bizler sesimizi duyuramıyoruz. Hekimlik mesleğinizin sorumluluğu gereği, idari mercilerle görüşerek konunun önemli olduğunu anlatmanız gerekir dedim. Bu insani, ahlaki geleneği başlatırsanız ne iyi olur. İdarecilerimiz de insan sağlığını hiçe sayan bu davranışları gösterenlere karşı sizden destek alarak, dedikoduların önüne geçerek ve gerekçelendirerek önlem alırlar. Biz de eğitimci olarak sizlere yardımcı oluruz dedim.
-Çok da güzel olur diye onayladı.
İnsan sağlığı çok önemlidir. Akıl, ruh ve beden sağlığımızı bozan davranışlardan mutlaka uzak kalmalıyız.
Peki, bu kadar keyfiliğin olduğu bir anlayıştan ve uygulamalardan nasıl uzak kalacağımızı söyle misiniz?
Dinlenme günü olan hafta sonlarında sabahın köründe gelin almak ve çıkarmak için oluşturulan otomobil konvoyların kornalarının yüksek seslerine ve davul sesine maruz kalmaya ne demeli!
Düğün salonunun yorucu ve sinir bozucu havasından çıktıktan sonra havai fişek gösterisinde bulunmak, silah atmak hangi adette var!
Ya konvoyların oluşturduğu çok sıralı ve kimseye yol vermemenin oluşturduğu trafikteki keşmekeşlik!
Hele hemen her sabah eskicisinden tutunuz, overlok çekicilere, patates ve soğan ve sokak satıcılarına kadar çok kötü bir hoparlör sesiyle uykudan uyandırılmak ve hiçbir şey yapamamak!
İnsan hayatını doğrudan ilgilendiren öğrencilerin sınavları hafta içi her gün, genelde de liselere ve üniversiteye giriş gibi diğer sınavlar cumartesi ve pazar günleri olmaktadır. Vay o seslere maruz kalan öğrencilere!
Yine bunlara ilave olarak kentimizde adım başı caminin olduğu biliyoruz. Kentimizde sanki ezan sesi duyulmuyormuş bahanesiyle bazı semtlerde hukuki açıdan ne mescit ne de cami hükmünde olmayan evinin çatısına, kent merkezindeki bodrum mescitlerinde dükkânının kapısına ya da apartmanın üstüne camii minaresi gibi hoparlör koymuş, sesi sonuna kadar açmış, merkezi ezan okutturuyorlar. Bu durumda İslamiyet’in insanın Allahtan başkasına tapınmaması kurtuluş çağrısı ve namaz için daveti olan ezan; ruhu okşayan, mutluluk veren bir çağrı değil, sağlığı bozan bir çağrısı oluyor. Kim İslamiyet adına nereden buluyor bu hoyratlığı ve keyfiliği yapma hakkına sahip olmaya?
Doktorumuz ;
-Olmaz böyle şey, dedi.
-Ben de bu durumdaki insanın hukuki, ahlaki ve dini yetkisi var mı bilmem dedim. Herhâlde keyfilik olsa gerek! Her isteyen çatısına bir hoparlör koysun ve istediği sesi yayınlasın!
Bilmem feryadımı anlatabildim mi?
Kentimizde, kazamızda ve kasabamızda her türlü insan sağlığını bozan doktorlarımızın ve hukukun belirlediği ses desibelini aşmaya müsaade etmeyelim. Bu bir haktır.
Hiç kimsenin hoyratça ve insani olmayan keyfi istekleri, ahlaki ve hukuki olmayan anlayışı ve cahilce davranışları hoş karşılanamaz. Hiç kimseye ne bahaneyle olursa olsun huzur ve sağlığımızı bozma yetkisi de vermez. Dahası hiç kimsenin bu duruma sessiz kalarak göz yummasına da hakkı yoktur.
İlk aklıma gelen şu çalışmalar yapılabilir: Bu konuda el birliğiyle konunun uzmanlarıyla ve düğün salonu sahipleriyle toplantılar düzenlenebilir. Müftülüklerin yardımıyla insan sağlığını bozan ve kanunen belirlenmiş ses desibelini aşan gürültü konusu camilerde vaaz ve hutbelerde ele alınarak halk aydınlatılabilir. Milli Eğitim Müdürlüğü okullarda “çağımızın vebası gürültü” konusunda kompozisyon, şiir ve resim yarışmaları tertip edilebilir. Emniyet Müdürlüğü trafik denetimi sıkılaştırabilir. Belediye zabıtaları gerekli önlemi alabilir.
Her şeyden önce aklıyla hareket eden, duygularını kontrol eden yetkin bir insan topluluğuna hasretiz.
Sağlıksız, mutsuz ve hukuksuz yaşamak kaderimiz değildir.