Türk Kültüründe başlık ve giysi ...

Gök kubbe dünyanın, Çadır ailenin, Börk (Başlık) ise insanın koruyucusudur: Eski Türk inanışlarına göre Gök tanrının gökte olduğu düşüncesi ile başına giydikleri börkün, tanrıya karşı olan ,tepe kısmında genellikle kızıl veya al renk kullanmışlardır. Başka bir deyişle tanrısal kutsallık verdikleri kızıl rengi kullanarak tanrıya şükranlarını bildirmiş oluyorlardı. 

 

Kızıl veya al renk güneşin doğmak üzere iken (şafak vakti) ve yine güneş battıktan hemen sonra gökyüzüne yansıttığı kırmızımsı renktir. Türkler bu vakitlerde dua ederlerdi. Şamanların süslü başlıklarını çağımızda bile birçok halkoyunu kıyafetinde bulmak mümkündür.

 

Eski Türk toplumunda, başlık olarak çeşitli börkler giyilmekteydi. Börk, Türkçe “börümek” (örtmek, kapatma) kelimesinden türemiş (börük=börk) bir isimdir. Kaşgarlı’nın bize bildirdiğine göre en çok giyilen börk, “kuturma börk”, “sukarlaç börk” ve “kadıglıg börk” idi. Özellikle “sukarlaç börkler” (sivri börkler) Saka Türklerinden beri bütün Türk topluluklarında görülmekteydi. Türklerin ayrıca, tiftikten yapılmış beyaz renkte ve sarık biçiminde börkleri de vardı. “Kıymaç börk” adı verilen bu başlıkları en çok Çiğil Türkleri giymekteydiler.

 

 

Öte yandan eski Türk kadınları börkten başka “bürüncük” adıyla anılan bir başörtüsü kullanmaktaydılar. Bu kelime Türkçe “bürünmek” (örtünmek) fiilinin köküne “-çük” küçültme ekinin getirilmesiyle (bürün-çük) yapılmış bir isimdir.


 BÖRK: Tepesi düz, bir çeşit külahtır. Çuhadan yapılır. Kenarlı ve sırmalıdır. Börk tipleri yüz yıllarca değişmeden Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar gelmiştir. 


Bilge Kağan’ın kabartmasında 8.yy’da, Büyük Türk Kahramanı Kül-Tegin (Kültiğin) Han’ın kartal armalı Börkü ve Türkistan da basılan sikkelerde hükümdar ve Hatun figürlerinde görmek mümkündür.
Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinden itibaren orduda çeşitli şekiller alarak kullanılmıştır.
 Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey, kırmızı kadife veya çuhadan yapılmış, üstüne sarık sarılan bir başlık giyerdi. Bu başlığa, Börk-i Horasani denirdi.  Osman beye ‘’Kızıl börklü Otman’ ’derlerdi.


* Orhan Bey, halk ile devlet görevlilerini birbirinden ayrılması için devlet adına çalışanlara beyaz başlık giydirdi.


 *Yeniçeriler keçe börk ya da külah giyip, üstüne burma tülbent sarık sarıyor, törenlerde üsküf denilen başlıklar takıyorlardı. Börklerinin kenarlarında işlemeli süsler vardı.
 Börkler, belli sanatkârlar tarafından yapılır ve bunlara “börkçi” denirdi. 
Yıldırım Bayezid döneminde yeniçeriler için resmi başlık olarak kabul edilmişti. Fatih döneminde de işlemelerle süslenmişti. Börk’ ün alt kısmı şerit halinde sırmayla işlenir, ön kısmına da sarı, metal bir kaşıklık eklenirdi.  Kaşık yoldaşlığı, Yeniçeriler arasında büyük önem taşıdığından, buraya birer kaşık sokulurdu.

 

*Saygı alameti attan inmek börk ve başlıklarını çıkarmaktı. Dizin birini yere yere koymak suretiyle selamlamak adetti. ’Hun selamı’’ (Birçok yöremizde oynanan Halkoyunları finali böyle selam verilerek bitirilir.) 


* Ayrıca, havanın soğuk ve yağmurlu olma durumlarına göre, elbiselerin üzerine kürkten paltolar (partu) veya yağmurluklar (yaku kedüt, yalma, yelme) da alınmaktaydı. Bir de kepenek (yaptaç) vardı ki, bunu genellikle çobanlar kullanmaktaydı. Elbisenin üzerine de etekleri dizlere kadar uzanan kaftanlar (yalma/yelme, çekrek) alınmaktaydı. Bu uzun kaftanlara Orhun bölgesindeki Göktürklerden kalma heykellerin istisnasız hepsinde rast gelinmektedir. Kaftanlar genellikle belde kemerler (kur, kadış: kayış, bilbağı: bel bağı) veya kuşaklarla (kurşak) sıkılmaktaydı. Türk bir erkek ne giyiyorsa Türk bir kadın da aynı kıyafetleri giymekteydi. Yalnız tek fark kadınların etekleri, biraz daha uzunca idi.(1)


*Türklerin kıyafetleri atlı, göçebe ve savaşçılığa elverişli giysilerdi. Ayrıca kuşağa asılan bıçak ve mendil mutlaka bulunurdu. Ceket, pantolon ve bacakları sıkı sıkıya saran çizme giyerlerdi.


*Hun Türkleri paçaları bağlı pantolonlar giyerdi. Bu tür pantolonlar bugünkü Sivas, Trabzon ve Erzurum’da giyilmektedir. Göktürk kurganlarındaki buluntulara göre de elbiselerin alt kısmı, ekseriya pantolon şeklindeydi. Kaftanın kolları uzun ve ağızları dardı. Elbisenin yakası yoktu. Dikiş yerleri kaytanlarla kaplıydı. Orhun abidelerindeki buluntularda yakalar kıvrık olarak yapılmıştı. Başka kavimler kopça kullandıkları halde, Türkler düğme kullanır ve ceketlerini Çinlilerin aksine sola açarlardı. (2) 

 

 


 Hunlardan itibaren atlı birliklerin kurulmasıyla, pantolon giyilmesi zorunlu olmuştur. Üzerine de kaftan ve şalvar giyilmiştir. Giysilerinin kumaşı seyahatte ve savaşta deriden, gündelik yaşamda kumaştan yapılmıştır. Çizmeler ise deri ve keçeden olup yarım ya da uzundu.  Yerleşik hayata geçişle birlikte dokuma giysiler giyilmiştir.


 Eski Türklerde ve Selçuklulardaki giyim tarzının birbirine benzediği yalnız Selçuklu kıyafetlerinde kadını erkekten ayıran en önemli unsurun baş kısmında olduğu görülmüştür.  Kadınlar başörtüsü olarak bürüncük ve yaşmak kullanmışlardır.


 Eski Türklerde giyim eşyası olarak koyun, kuzu, sığır, tilki ve biraz ayı derisi ile koyun, keçi, deve yünü kullanılırdı. Bozkırın tipik elbisesi caket- pantolon idi. Çünkü süvari en rahat şekilde böyle giyinebilirdi. Başka kavimler kopça kullandıkları halde, Türkler düğme kullanırlar ve ceketlerini, Çinliler ve Moğolların aksine sola açarlardı. Soğuk ve sıcak havalarda giyilen pelerinler kullanırlar, ayaklarına çizme, başlarına börk giyerlerdi. İleri gelen makam sahipleri, başlıklarının daha uzun ve gösterişli olmasından tanınırdı. (3)  

 

 *Hunlar, Gök-Türkler, Uygurlar, Avarlar, Hazarlar ve Oğuzlara ait vesikalara göre umumiyetle sakallarını kestiren Türk erkekleri uzun kesilmiş saçlı(hun tıraşı) ve bıyıklı idiler.


 * Elbiseyi tamamlayan en önemli aksesuar tokalı kemerler, bu kemerlere asılan eşyalar ve buna bağlanan kılıç ya da kama gibi silahlardı.


Saç ve örgü. Eski Türklerde erkekler saçlarını birkaç (bir, iki, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz) örgü yapıp ucuna süslü toka takarak arkasına bırakmışlardır. Kısa saçlı heykellere de rastlanır. 


Bıyık ve sakal: Eski Türklerde erkeklerin genelde bıyıklı olduğu anlaşılmaktadır. Zira heykellerin hemen hemen hepsi bıyıklıdır. 


Kuşak ve kemerler. Erkek Heykellerin hepsinde kuşak, kemer bulunur. Kemerler yay, bıçak, kılıç, kutu, çakı gibi günlük eşyaları taşımak için yapılmış çengeller de bulundurur. Moğollarda büsü kelimesi “kemer” anlamına gelir ve “büsütei (kemerli, erkek)”,  “büsügüi (kemersiz, kadın) anlamları ile eski inançların kalıntılarını korumuştur.


Kılıç ve hançerler. Eski Türk heykelleri arasında uzun ve düz kılıç, hançer ve bıçak   bulunanları çoktur. Silahsız, sopa veya iktidar simgelerini tutan heykeller de vardır. Özellikle kılıçların hepsi düzdür. Bu gelenek Kıpçaklarda, Moğollarda tam korunmuştur. 

 

Kaynakça               

(1) - www.tarih.gen.tr/eski-turklerde-giyim-ve-sus-esyalari.)                        

(2) - Eski Türklerdeki giyim. İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü,                      

(3) - www.tekstildershanesi.com.tr /bilgi-deposu/turk-giyim-tarihi                      

(4)- http://atalarmirasi.org/tr

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.