Termaşa etmek üzerine

Seyreyle güzel kudret-i Mevla neler eyler 

Allah’a sığın Adl-i Teâla neler eyler 

Çün zerre vefa bulmadım ihvan-ı zemandan 

Şol yüzleri dost, özleri düşmandan usandım 

                                              Alvar imamı Muhammed Lutfi Efendi   

 

Temaşa Farsça bir kelime: Seyretme, seyir anlamına isimdir. Temaşa etmek fiil olarak anlamı:  Hoşlanarak bakmak, seyretmek, ibretle bakmak, gözlemek, gözlem yapmak  

 

Bakmak fiilinin Arapça karşılığı, nazar etmektir.  Göz değmesine de nazar değdi deriz. Çünkü nazar da kıskançlık, çekememezlik ve uğursuzca bakış vardır. Bu insana kem gözlü denir. Olumlu anlamda ise nazardan nazari yani düşünce, görüş. Nazariyat da eskiden kullanılırdı.  

 

Yine Arapçada basar fiilinin Türkçe karşılığı, ileriyi görmek ve algılamak yetisi. Bu yetiyi kazanan insana da basiret sahibi deriz. Onun için her bakan göremez, ancak her gören; hem bakar hem görür.  

 

Toplumlar turizm adı altında doğayı, anıtsal değerdeki tarihi yapıları gezi ve gözlem yoluyla temaşa eder, ibret gözüyle seyreder sonunda bir değerlendirme yaparlar. Okulda öğretmenlerimiz bizleri çok gezen mi, çok okuyan mı daha çok bilir diye tartıştırırlardı. Biz de çok şey biliyor havasında tartışırdık.  Ancak birisi nereleri gezdin, neleri gördün, hangi kitapları okudun deseydi,  bilmem ne cevap verirdik!   

 

Bilimin yöntemi de zaten araştırma merakı, gezi ve gözlemle başlar,  yılmadan tekrar tekrar yapılan deneylerle ve bu deneylerin sonuçlarını temaşa ederek devam eder. 

 

 Kuran’da üçte ikisinde geçmiş toplumların hayatlarından bahsedilir.  Kuran bu toplulukları örnek vererek, yurtlarının gezilip görülmesini, tarihlerinden ibret alınmasını, temaşa ederek dersler çıkarılmasını ister.  

 

Kuran’da “Hiç görenle görmeyen bir olur mu, siz hiç düşünmez misiz? (el-En‘âm 6/50) denmektedir. Demek ki göremeyenin gözü var ancak ibretle ders çıkaracak düzeyde basiretini ve düşünme yetisini yitirmiştir.  

 

Yine Bakara Suresi 171 ayette: “Böylece, hakikati inkâra şartlanmış olanların durumu, çobanın haykırışını işiten ama onu yalnız bir ses ve çağrı şeklinde algılayan sürünün durumuna benzer. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; zira akıllarını kullanmazlar.” 

 

İnsanların kulakları var işitiyor, dili var konuşuyor, gözleri var görüyor ancak akıllarını kullanamadıkları için hayvan sürüsünün durumunda ki gibi iyi olanı kötüden, gerçek olanı yalandan, güzel olanı çirkinden, sevap olanı günahtan ayırt edemiyorlar. 

 

Hayvan sürüsü davranışını göstermek insan için ne kötü bir durum!  

 

Aristoteles’e göre akıl insanın Tanrısal yanıdır. Bu yanımızla kendimizi olabildiğince ölümsüzleştirebiliriz. En üstün iyiye ve en üstün şeye uygun yaşamak için bu uğurda her şeyi yapmamız gerekmektedir.  

 

 Filozof Plotinus bu durumu ne güzel ifade etmektedir: “Akıl, aynı zamanda düşünme, varlık ve hayattır. Bütün bunlar bir ve aynı şeydir. Bütün evren Aklın temaşa eyleminin ürünüdür ve yine bütün evren onun temaşa eylemini taklit eder.”  

Kısaca insan temaşa ettiği kadar hem insanların hem de Allah’ın temaşası altında olan de bir varlıktır.  

 

Şairimiz de  “Seyreyle güzel, Kudret-i Mevla neler eyler” diyerek bizleri günlük kaygılardan uzaklaşarak kendimizi,  hayatı, evreni temaşa etmemizi ister.  

 

Mülk suresi 3 ve 4.ncü ayette insandan gökleri temaşa etmesi istenir:  3.Yedi göğü birbiriyle tam bir uyum içinde yaratan O, (ne yüce) dir! Rahman’ın yaratışında hiçbir aksaklık göremezsin. Gözünü bir kez daha (ona) çevir! Hiç kusur görüyor musun? 

 

4. Evet, gözünü tekrar tekrar (ona) çevir: (her seferinde) bakışın, şaşkın ve bezgin bir şekilde önüne geri dönecektir... 

 

Rahmanın yaratışında kusur aranmak yerine kendi kusurlarımızı temaşa etmek gerekir. En yüce mutluluğu yaşamak sanırım bu yolla olur.    

 

Eflatun der ki; insanlar hayat karşısında üç sınıftır: Zenginliği sevenler,  şerefi/ünü sevenler,  bilgiyi sevenler. 

 

Peki, bu üç sınıftaki insanların en çok yöneldiği hangi sınıftır? 

 

Eflatun bu soruya şu cevabı verir: “Yığınlar hiçbir zaman filozof olmayacaktır. Ona göre insanların çoğunda, para kazanmayı, maddi hazları amaç bilen ruhta aşağı içtepiler yani güçlü istek ve arzular egemendir. Ancak, bu güçlü istek ve arzulara karşı durabilen az sayıda insanda şeref duygusu ağır basar. Bir avuç insan nesneleri, eşyayı, düşünce ile kavramak, yaptığı davranışları akla dayatmak, kısaca bilgece, erdemlice yani felsefi bir hayat yaşamaya ihtiyaç duyar.” 

 

Yığınlar zenginliğin peşinde koşarken gözleri hırs, para, mal ve mülkten başkasını seyredecek, görecek bir şey göremezler. Hayattaki bu kadar kavga ve çekişmelerin nedeni zenginlik tutkusudur. Yığınların gözünde servetin nereden ve nasıl elde edildiği önem arz etmez! Onlara göre en değerli insan da zengin olandır! Zenginlik hakça ve adalet ölçüsünde kazanılıp dağıtılmayınca toplumsal huzursuzluğun da temel nedeni olur.  

 

Hele hele siyasi hayattaki çekişmelerin temel nedeni daha erdemliyi, daha gerçeği, daha güzeli ve daha iyiyi gerçekleştireyim diye olmazsa, zenginlik hırsı herkesi sarar. Sonunda iş maddi imkânlardan daha çok pay alma çabasına dönünce her türlü ahlaki değerlerin yozlaşması baş gösterir,  güven iyice kaybolur.   

 

 Yığınlar demokraside oy verirken ülkeyi yönetmeye talip olanlara hep şu soruyu sorarlar:  

İktidara gelirsen bize ne vereceksin? 

 

Kimden ve nereden alıp da bize ne vereceksin sorusunu sormazlar. Oy isteyenler yığınların kısa sürede unutkan olduğunu bildikleri için bol keseden keseyi açarak neler vermezler ki!  En çok da yüz günlük eylem planlarıyla seçmenin karşısına çıkarlar.  

 

Vatandaşlar hükümetler tarafından kaşıkla verilip kepçeyle alınacağını düşünmezler.  Dahası oy veren vatandaşlar iktisadi ve siyasi buhranlar yaşayacağını, acı reçetelerde yazılı ilaçları içeceğini görmek, temaşa etmek de istemezler.  

 

Şair, insanların bu ikiyüzlü tutumlarından dolayı usandığını belirtir; “Şol yüzleri dost, özleri düşmandan usandım.”  

 

Hülasa olarak insan, Kuran ifadesiyle sürü halinden çıkarak; zenginliği seven, şerefi seven olmayı istediği kadar temaşa eden, basiret sahibi, ibretle gören, aklını kullanan, erdem ve vicdan sahibi, hakikati arayan, gerçeğin sevdalısı, bilgiyi seven ilim ve irfan sahibi olmayı da istemelidir.  

 

Bu yol insani olan zahmetli yoldur. Ancak bu yol bir o kadar da mutluluk verici olsa gerek.   

 

Not: Eğitim hayatımızda dogmatik uykumuzdan uyandıran, ideolojik gözlükleri elimizden alan, hayatı temaşa etmemizi,  ibretle görmemizi sağlayan, basiret sahibi olmamız için çaba sarf eden öğretmenlerimizi rahmetle anıyorum. Hayatta olanların öğretmenler gününü kutluyor, sağlıklı, uzun ömürler diliyorum.  

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.