Tarımda Dönüşüm ve Bitkisel Beslenme....

Tarımda Dönüşüm ve Bitkisel Beslenme, Gıdadaki Sorunlara Çözüm Sunuyor

 

ÖZ: Bu makalenin amacı, insanlığın karşılaştığı mevcut açlık sorununa, tarımsal tekniklerin tüketici davranış revizyonlarına uygun değişiklikler yoluyla olası çözüm önerileri geliştirmektir. Bu amaçla, mevcut durum betimlenmiş ve önerilen modelin potansiyel faydaları göz önünde bulundurulmuştur. Biyolojik çeşitliliğin gelecek nesillere mümkün olan en az hasar ile miras bırakmak için doğal kaynakların tükenmesini önlemek amacı ile vegan tarım modelinin Türkiye’deki gerekliliği siyasi, sosyal, psikolojik, ekonomik, ekolojik ve etik temellerle özetlenmiştir.

Anahtar kelimeler: Veganizm, bitki su tüketimi, biyolojik çeşitlilik, tarımsal ekonomi

 

 

GİRİŞ

Son yıllardaki açlığın temel nedeni tarihteki gibi üretim yöntemlerinin yetersizliğinden değil, bugün var olan ürünlerin adaletsiz paylaşımından kaynaklanmaktadır. Hızla artan nüfus içinde, açlığın önlenmesi için sosyal adaletsizliğin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bununla birlikte tarımsal üretim teknolojilerinin de geliştirilmesine devam edilmelidir (Cebeci 2011).

 

Günümüzde tabi tutulduğumuz ekonomik sistemin sürekliliği için, işgücü ve doğal kaynaklar vazgeçilmezler arasında yer almaktadır. En az işgücü ile en fazla ürün elde etmek, temel hedefler arasındadır. Mevcut hedeflere ulaşım bir başarı kriteri olarak servis edilmiş ve çoğunluk tarafından kanıksanır hale gelmiştir. Mevcut üretilen ürünün uygun yer ve zamanda pazarlana bilirliği; belirli bir gurubun gelir seviyesindeki artışlara sebebiyet vermesinin yanında, yaşam refahı koşullarının sınırlarını zorlayacak sektörlerin oluşmasının da önünü açmıştır (Cebeci 2017).

 

2018 yılında dünyada hâlen 820 milyondan fazla insan (Dünya nüfusunun % 11’i) açlık ile yüzleşmek zorunda kalmıştır. Dünyada orta seviyede gıda güvensizliğinden etkilenen insanlar ile açlık çeken insanlar birlikte düşünüldüğünde, 2 milyarı aşkın insanın (Dünya nüfusunun yaklaşık % 28’i)  güvenilir, besleyici ve yeterli gıdaya düzenli erişimi olmadığı tahmin edilmektedir. Gelir eşitsizliği, zamanımızın en önemli meselelerinden biridir. Gelir eşitsizliği, birçok düşük ve orta gelirli ülke de dâhil olmak üzere, dünyadaki ülkelerin yaklaşık yarısında yükseliş eğilimindedir. Afrika ve Asya'daki bir çok ülke, son 15 yılda gelir eşitsizliğinde ciddi artışlara şahit olmuştur. Eşitsizliğin fazla olduğu ülkelerdeki insanlar gelirlerinin oldukça önemli bir kısmını gıda maddesi satın almak için harcamakta olduklarından, ekonomik yavaşlama ve gerilemeler, düşük gelirli nüfusları gıda ve beslenme güvenliği açısından daha derinden etkilemektedir (Anonim 2019).

 

Emek sermaye çatışması sonucunda sermayenin günümüz ekonomik sistemindeki üstünlüğü göz önünde bulundurulduğunda, emekten yana politika oluşturma süreçlerinde finans kaynağının temini konusunda yaşanan darboğazlar, emekten yana stratejilerin geliştirilmesinin önünde ciddi engel oluşturmaktadır. Kıt kaynakların adil paylaşımında oluşan sorunlardan kaynaklı yaşanan açlık problemi ile yüzleşen günümüz toplumları, çareyi sosyal adalet politikalarını iktidara taşıyan görüşlerin egemen olması yönünde aramalarına rağmen, işleyişte karşılaştıkları örgütlenme yetersizliği, etik vb. sorunlara kalıcı çözümler üretememektedir.  Mevcut sosyal adaletin sağlanamayışı ile yüz yüze olan toplumlar, sermaye ekonomisinin başlıca sömürü kaynağı olan emek ve doğal kaynakların muhafazası üzerinden yeni çare arayışları içerisinde bulunmuşlardır. Günümüzde ise çevre politikaları üzerinde yoğunlaşarak kitlelerin mobilizasyonu üzerinde durularak farkındalık yaratılmaya çalışılmaktadır. Doğal kaynakların ekonomik değere çevrilmesi yönünde izlenen stratejiler, gelecek nesillere devredilecek olan mirasın tüketilmesi ile sonuçlanacağını öngören bilinçli topluluklar, çevre politikalarını benimseyen ve bu konuda etkinlikler yapan sivil yapılanmalara desteklerini sunup, uluslararası düzeyde dayanışmalar kurmaktadır.

 

Türkiye’de ise; doğal kaynakların yönetilmesi ve kullanımı konusunda iktidar partisini sert bir dille eleştiren ana muhalefet partisi, iktidar partisinin “doğrudan kamu eliyle, kamu özel sektör ortaklığıyla ya da özel sektörünü destekleyerek doğa katliamlarına imza attığını söylemektedir. Ayrıca, inşaat, madencilik, enerji, ulaştırma, sanayi ve tarımda iktidarın politikalarının ekosistemlere geri dönülemez zararlar verdiğini ve iktidarın, kaynakların aşırı tüketimi ile kırılgan kesimlere zarar vererek gelecek kuşaklara karşı sorumlulukları hiçe saydığını iddia etmektedir. Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadelede iktidar partisinin başarısız olduğunu belirten ana muhalefet partisi, son 15 yılda enerji yoğunluğu ve fosil yakıt kullanımının arttığına vurgu yapmaktadır. Ayrıca ana muhalefet, “aşırı iklim olayları ile mücadele etmek için gereken altyapı çalışmalarının yapılmadığını” ve “kontrolsüz nüfus artışını destekleyen politikalar ile iklim değişikliğinin ülkemizde yaratacağı olumsuz etkilerin daha da arttığını” bildirgesinde dile getirmektedir (Atmış ve Gülşen 2019).

 

Doğal kaynakların tahribatının önlenmesi için yeni ekonomik modeller geliştirmekte çaresiz kalan düşünce kuruluşları mevcut sistemi tahrip edemedikleri gibi çareyi daha şiddetli sömürücü stratejiler ile ancak kendilerinin iktidar olduğu taktirde sosyal adaletin toplum geneline yayılabileceği savı ile hareket ederek; örgütlenme maliyetinin ve eğitimli örgütçülerin sayısının kısıtlı olması nedeniyle, sermaye temsilcileri ile iktidara göre daha yakın ilişkiler kurma eğilimindedir. Mevcut çelişkiye alternatif olarak, pratik uygulamaları da var olan tüketici alışkanlığı değiştirme yöntemi kapsamında değerlendirilebilecek olan çevre politikalarının bir alt dalı arasında değerlendirilebilecek olan veganlık toplumun ve akademik çevrelerin belirli kesimlerinde sempati uyandırmaktadır.

 

Vegan Derneği’nin 1979 yılındaki tanıma göre veganlık şu şekilde tanımlanmıştır: “Hayvanların gıda, tekstil ya da başka amaçlarla maruz kaldıkları sömürü ve zulmün her türlüsünden (uygulanabilir olan en mümkün mertebede) uzak duran ve insanlığın, hayvanların ve çevrenin yararına, hayvan kullanımı içermeyen alternatiflerin geliştirilmesini ve kullanımını destekleyen yaşam biçmi ve felsefedir.”

 

Veganizm, insan dışı hayvanların da insan olan hayvanlar gibi duyguları olan bilinç sahibi canlılar olduğu gerçekliğinden hareketle, onlara uygulanan meta statüsünü red ederek, sömürüye maruz kalmadan yaşama haklarını savunan özgürleştirici bir etik tutumdur (Kalkandelen 2021).

 

Belirtilen etik tutumun siyasallaşma sürecinde vegan politikalarının belki de en önemli parçası vegan tarım modeli; hayvanları işgücü veyahut gıda temini için kullanılmasını ve öldürülmesini içermeyen gıda üretim sistemi olarak Deckers (2013)  tarafından betimlenmiştir.

 

Ziraat veya tarım, hayvansal ve bitkisel ürünlerin üretimi, bunların kalite ve verimlerinin yükseltilmesi, bu ürünlerin uygun koşullarda korunması, işlenip değerlendirilmesi ve pazarlanmasını konu edinen bilim dalıdır. Diğer bir ifadeyle, insan besini olarak kullanılabilecek ve ekonomik değeri olan her türlü tarımsal-hayvansal ürünün bakım, besleme, yetiştirme, koruma ve mekanizasyon faaliyetlerinin tamamı ise durgun sularda veya özel alanlarda yapılan balıkçılık faaliyetlerinin tümüdür. Mevcut bilim dalı bilimsel temelli bilginin yanında özel yetenek ve önsezi gerektirmektedir. Zira uygulamalı bir bilim dalı olup, amacı insanların yararına birtakım ürünlerin ekonomik biçimde üretilmesini sağlamaktır. Bazı durumlarda önseziler tutmamakta, beklenti doğal olaylar nedeni ile kesintiye uğramaktadır. Tarım iki temel üretim dalından oluşur. Bunlar bitkisel kökenli üretim ve hayvansal kökenli üretimdir. Bu iki temel tarımsal üretim dalı ve hatta tanımları arasındaki tek fark kullandıkları materyalin birinde bitki ötekinde ise hayvan materyali oluşudur (Dilek 2012).

 

Deckers (2013) vegan tarım model betimlemesi Dilek (2012) tarım tanımı ile çelişki gösterdiği düşünülebilir. Vegan tarım modeli temel tarımsal üretim dalı olan bitkisel kökenli üretim materyalinin kullanılarak gerçekleştirilen üretim faaliyeti olarak değerlendirilmelidir. 

 

 “Veganizm” çeşitli nedenlerden dolayı hayvansal gıdalardan kaçınmayı öngörür. Veganizm sadece hayvan tüketiminin sonlandırılmasıyla değil, bireyleri mekânsal ve kültürel değişime sürükleyen tüketimin sosyo-mekânsal epistemolojilerini kavrama ile de ilişkilendirilir (Harper, 2010). Etik ya da sağlık konusundaki gerekçelerle veganlığı tercih edenler, hayvan sömürüsüne karşı duruş sergiler, sağlıklı beslenmek maksadıyla vegan diyetler uygular (Gelderloos, 2011).

 

İnsanların et yemekten hoşlanmasına rağmen et kaynağı olan varlıkları öldürmenin rahatsızlık verdiği tutarsızlık durumunu et paradoksu olarak nitelendiren çevreler, etin besleyiciliği yanında patojen riski içermesi durumu ile de yüzleşmektedirler. Bilişsel tutarsızlık teorisine göre insanların tutumları arasında çelişki hallerinde bileşenlerden birinin değiştiği göz önünde bulundurulduğunda; et yeme ve hayvana ilişkin endişeler çözülmesi gereken duyuşsal bir tutarsızlık-uyuşmazlık oluşturduğu ileri sürüldüğünde et yiyen bir kişi, ya ete yönelik tutumlarını ya da hayvanla ilişkili tutumlarını değiştirebilir (Dural 2016). 

 

Vegan hareketinin temel amaçları hayvanların acı çekmesini, öldürülmesini ve onara karşı adaletsizliği olabildiğince azaltmaktır. Bu amaç doğrultusunda hesaba katılması gereken ekonomik değeri olan unsurlar ise hayvan yetiştiricileri, yem bitkisi yetiştiricileri ve yem üreticileri, çiftlik malzemesi üreten şirketler, antibiyotik ve ilaç satan ilaç sanayisi, veteriner hekimler gıda müfettişleri, kesim tesisleri ve lojistik hizmetleri, süpermarketler, restoranlar ve yemek firmalarıdır (Leenaert 2009).

 

Bireyin alışılageldiği beslenme düzeninde değişikliğinin yapmasını sağlamak için sağlık profesyonelleri tarafından genel değerlendirme yapılması ve bireye uygun eğitim programı planlanması yararlı olduğu gibi davranış değişikliği tedavisi bireysel ya da grup toplantıları şeklinde yapılabilmektedir. Etkin ve sürekli sağlanacak yeterli-dengeli beslenme eğitimleri hatalı alışkanlıkların, davranışlardan vaz geçilmesine, insanın sağlığını tehdit eden sorunların ve uygulamaların önlenmesine, sağlanan bilginin tutuma dönüşmesine sebep olacaktır. Tutumun davranışa dönüşebilmesi ise eğitim programlarının belirli aralıklarla tekrarlanması ve kontrolü ile mümkün olabilmektedir  (Serin ve Şanlıer 2018).

 

Serin ve Şanlıer (2018)’de belirtildiği üzere beslenme davranış değişikliği tıbbi ve bilimsel bir gerçeklik olmanın yanında kazanılabilir bir alışkanlık olduğu görülmektedir.

 

Gelecekte vegan ve vejetaryenliğin yaygınlaşacağını düşündüren dört etkeni Tunçay Son (2016) 1.Etik, dini ve spiritüel gerekçeler, 2. Ekolojik, ekonomik ve siyasi nedenler, 3. Sağlık ve hijyenik nedenler, 4. Sürdürülebilir Yaşam ve Barış nedenleri olarak özetlemiştir.

 

Veganizmin ekonomisinin temel unsuru olarak yer alan vegan tarım modelinin uygulamaya alınması ile birlikte tüketici alışkanlıklarının da modifiye edilmesi sonucunda hayvansal üretim için harcanan enerji ve finansal kaynakların bitkisel üretime sevk edilmesi ile ileri teknoloji kullanılarak üretim ve verimde artışların gerçekleşebileceği göz önünde bulundurulabilir.

 

IMF’nin dünya ekonomik görünüm raporuna göre dünyanın ilk 15 ekonomisi içerisinde yer alan Türkiye 9693 ABD dolar gayri safi yurt içi hasılası ve ortalama % 10-12 işsiz nüfusu ile gelişen ekonomiler arasında yer almaktadır. İstihdamın sektörel bazda değişimi incelendiğinde Nüfusun % 20-25 lik bölümü geçimini tarım sektöründen sağlamaktadır. 2018 yılı için 167,9 milyar dolar ihracat 223 milyar dolar ithalat yaptığı görülmektedir.

 

Türkiye ekonomisinde tarım sektörünün payı % 6,2 olup, toplam istihdamın ise % 20’sini oluşturmaktadır. 2018 yılı Gayrisafi Yurtiçi Hasıla GSYİH’da tarım sektörünün payı 161,3 milyar TL’dir.  Canlı hayvan üretim değeri 117,7 milyar olup, pazarlanan değer 46,7 milyar TL’dir (Tapkı ve ark. 2018).

 

Hayvancılık ulusal gelir ve istihdama katkıda bulunmanın yanında, et, süt, tekstil, deri, kozmetik, ilaç gibi sanayi kollarına hammadde sağlayarak katkı sunmaktadır. Sektör ayrıca yem sanayi, et mamulleri sanayi, süt ve mamulleri sanayi, veteriner ilaçları, hayvancılık alet-ekipman sanayi gibi dallarda istihdam yaratılması ve ürünlerin işlenmesi sonucu katma değer oluşmasına katkı sağlamaktadır (Tuncay Son 2016).

 

Türkiye büyükbaş hayvancılıkta kırmızı et ithalatçısı bir ülkedir. Bunun sebebi girdi maliyetlerinin yüksek olması sonucunda üreticilerin sektörü terk etmek durumunda kalmasıdır. Bu nedenle girdi maliyetlerinin azaltılması ve üreticinin korunması esastır. Hayvancılık sektöründe üretici ve tüketici arasındaki aracıların fazla olması tüketicinin alım gücünü zorlarken üreticinin pazarlama zincirinde karlılık oranını azaltmaktadır. Üreticinin ve tüketicinin zarar görmemesi ve aracıların daha çok gelir elde etmesini önleyecek şekilde örgütlenme gerekmektedir. Hayvancılık için verilen desteklemeler yetersiz kalmakta ve üretici yeterince faydalanamamaktadır (Anonim,2016).

 

Tigem hayvancılık raporunda belirtildiği üzere hayvancılığın alt dallarının istihdam yarattığı ve katma değer oluşturmasına rağmen yine aynı raporda belirtildiği üzere kırmızı et ithalatçısı olduğu belirtilmektedir. Tüm desteklere rağmen gerekçesinin de girdi maliyetlerinin yüksek olduğu bildirilmektedir. Sermaye ekonomisinin bir gerçeği olan aracı kurumların tedarik zincirindeki kapsadığı alanın genişliğinin karlılık oranını düşürdüğü, örgütlenme yetersizliği gibi yönetsel hatalardan kaynaklandığı belirtilmektedir. Önerilen hayvansal gıda tüketimi, sınırlandırıldığı taktirde üretime de gerek kalmayacağı için mevcut sorunlar bertaraf edilmiş ve toplam bütçe içerisinde tarımsal faaliyetler için yapılan desteğin yaklaşık % 30’luk kısmını temin eden hayvancılık sektörüne ayrılan pay bitkisel üretime ikame edildiği taktirde de sürdürülebilir karlı bir modelin oluşacağı düşünülebilir. 

 

Hayvan yemi olarak tüketilen bitkisel ürünlerin insan gıdası olarak tüketimi mümkün değildir. Yem bitkileri üretimi ve suni çayır ve meralar için değerlendirilen alanlarda direk insan gıdası olarak değerlendirilebilecek ürünlerin yetiştirilmesi ya da doğal yaşamın canlandırılması için orman koridorları oluşturulması için değerlendirilebilir. Özellikle yonca üçgül ve çayır kelp kuyruğu yetiştirilen alanlar toprağa nitrojen bağlama yönünden kuvvetli oldukları için sebze yetiştiriciliği için kıymetlidir (Videle 2019).

 

Türkiye’de 2019 yılı itibari ile toplam tarım alanı 23,2 milyon ha alan iken, kaba yem kaynağı olarak değerlendirilen çayır mera alanı 14,6 milyon hektardır. Ekilen 15,4 milyon ha tarla alanı içerisinde yem bitkileri ekiliş alanı ise yaklaşık 2,2 milyon hektar ile yaklaşık %14 lük bir kısmı kapsamaktadır (Anonim 2019a). Hayvansal üretimin girdi maliyetlerinin önemli bir kalemi halinde olan yem giderleri hayvansal üretim yapılmadığı taktirde yem bitkisi üretimine de gerek kalmayacağından 2,2 milyon ha alan gerek sebze meyve süs bitkileri, endüstri bitkileri gerekse de tahıl veyahut yemeklik tane baklagiller tarımına açılarak ülke ekonomisine ihracat imkanları ile birlikte katkı sunabilecektir.

 

Türkiye meraları, otlatma kapasitelerinin yaklaşık 2-3 katı üzerinde hayvanla otlatıldığından verimliliklerini önemli ölçüde yitirmiş durumdadır (Koç ve Gökkuş, 1994). Türkiye’de meraların tahmini ortalama ot verimi 70 kg/da olup, dünya ortalamasının yaklaşık 1/3’ü seviyesindedir (Babalık, 2008). Türkiye’de hayvanların ihtiyaç duydukları kaba yemin yaklaşık 1/3’ü çayır-mera alanlarında karşılanmaktadır (Gökkuş, 1994).

 

Hayvancılık faaliyetinin içesinde bulunduğu çıkmaz ancak kaliteli kaba yem üretiminin artırılması ile aşılabilecektir. Kaliteli kaba yem kaynakları, çayır-meralar ve yem bitkisi üretimi ile karşılanabilmektedir. Yem bitkileri üretiminin düşük olması nedeniyle meralarımız erken ve aşırı otlatmaya maruz kalmaktadır. Erken ve aşırı otlatılan meraların verim ve kaliteleri önemli oranda düşmekte ve hayvanların beslenmesinde yetersiz kalmasına sebep olmaktadır. Meralar üzerindeki baskının ortadan kaldırılması için, hayvanların kritik otlatma periyotları dışında kalan zamanda da mutlaka kaliteli kaba yem ile beslenmesi gerekmektedir (Palta ve ark 2019).

 

Palta ve ark. 2019 Hayvancılık faaliyetlerinin çıkmaz içerisinde olduğunu kabul etmiş, mevcut çıkmazın meralar üzerine yapılan aşırı ve zamansız otlatma baskısının üretici için adeta ücretsiz yem kaynağı olan meraların verimini düşürdüğünü belirtmesine rağmen çözümü yem bitkileri üretiminde aramaktadır fakat et ihtiyaç talebinin sınırlandırıldığı durumda zaten arzı da olmayacağından dolayı Anadolu meraları üzerindeki baskı ortadan kalkacak ve meraların biyolojik çeşitliliği de önemli ölçüde koruma altına alınabilecektir.

 

Ayrıca Türkiye’nin biyolojik çeşitliliği göz önünde bulundurulduğunda doğal çayır ve mera alanlarının önemi daha fazla ortaya çıkmaktadır. Fakat yıllardır çaresi bir türlü uygulanamayan aşırı ve zamansız otlatma konusunda yeterli tedbirlerin alınamayışından dolayı Türkiye meraları aşırı tahribat ile karşı karşıyadır. Büyükbaş veya küçükbaş hayvancılığın yapılmadığı durumlarda meralarımız klimaks vejetasyona makul bir süre sonra kavuşabilecek ve biyolojik çeşitliliğimiz muhafaza edilmiş olacaktır. Tahribatın önüne geçilmesi ile birlikte klimaks vejetasyona ulaşma eğiliminde olan meralarda ise erozyon problemi ile mücadelede de etkin ve kararlı adım atılmış olacaktır.

 

Tablo 1. Amerika Birleşik Devletleri Tarımsal Üretim Toplam Karşılaştırmalı Tablosu

 

Hayvansal Üretim

%

Bitkisel Üretim

%

Fark

Ürün (kg)

163 447 290 000

16.33

837 098 283 150

83.66

673 650 993 150

Toplam Alan (da)

1 530 561 567.51

58.99

1 063 720 257.48

41.09

466 841 310.03

Satış Değeri ($)

194 385 256

54.91

159 624 896

45.09

34.760.360

Maliyet ($)

235 508 126

56.71

179 742 000

43.28

55.765.924

Net Zarar ($)

41 122 870

67.15

20 117 104

32.85

21.005.564

Kaynak: Sigler ve ark.(2017)

 

 

Gray ve ark. 2017’de gerçekleştirdiği çalışma sonucunda mevcut tarım modelinin ülke ekonomisine zarar verdiğini belirtmelerinin yanında hayvansal üretim için değerlendirilen alanın bitkisel üretim için değerlendirilen tarım alanlarından fazla olduğu fakat bitkisel üretim miktarının kg olarak yaklaşık 5 kat üstün olduğunu Tablo 1 de görüldüğü üzere Sigler ve ark. (2017) deki gibi belirtmiştir.

 

Yem bitkileri ve hayvancılık alanında faaliyet gösteren işletmelere yapılan desteğin diğer tarla veyahut bahçe bitkileri alanına sevk edilmesi ile Türkiye’nin dünya tarım piyasasında seçilmiş belirli ürünlerde önemli ihracatçı konumuna erişmesi oldukça muhtemel olduğu da öngörülebilir.

 

Vegan tarım modelinin vegan sanayi ve vegan hizmet sektörleri ile desteklenmesi ile birlikte tekstil ulaşım ve turizm alanında da girişimlerin çarpan etkileri oluşabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.

 

Ayrıca üretilen yem bitkilerinin çoğunluğunu oluşturan yonca ve silajlık mısır sulu koşullarda yüksek verime erişebilen türler arasındadır. Sahil kuşağında uzun yıllar ortalaması 688 mm yağış düştüğü ve yonca bitkisinin su tüketiminin 969 mm ile 1117 mm arasında değişim gösterdiği (Anonim2016a) düşünüldüğünde sulama yapılmadan ekonomik yetiştiricilik yapılmasının mümkün olmadığı görülmektedir. İç kesimlerde yoncanın su tüketimi 500-700 mm arasında değişim göstermekte yine susuz koşullarda yetiştiriciliğinin ekonomik olmadığı bilinmektedir.

 

Türkiye’de 11.901.791 HB’ye eşdeğer büyükbaş (% 74.62), 3.926.017 HB’ye eşdeğer küçükbaş (% 24.62) ve 120.743 HB’ye eşdeğer tek tırnaklılar (% 0.76) olmak üzere 15.948.552 HB değeri hayvan varlığımız bulunmaktadır (Topçu 2017).

 

15 948 552 hayvan birimi varlığı bulunan Türkiye’de 500 kg ağırlığındaki bir sığırın 1 günde ortalama 50 lt su tükettiği var sayıldığı taktirde 797,4 milyon litre suya yılda ise yaklaşık 291 milyar litre suya ihtiyacı olduğu görülmektedir.

 

Suyun kullanım alanları sektörlere göre tarımsal, endüstriyel ve evsel olarak 3 başlık altında incelenmektedir. 2014 yılında Dünyada toplam su kullanımı 3.985.682.000 bin m3 olup bu miktarın % 69,9’u tarım sektöründe sulama amaçlı kullanılmaktadır. Dünyadaki su kullanımının % 1,05’ini yani 42.010.000 bin m3 ’ünü Türkiye oluşturmaktadır. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de en fazla su tüketimi tarım sektöründedir. Türkiye’deki tüketilen suyun % 73,8’i tarım sektöründe, % 10,7’si sanayi sektöründe ve % 15,5’i evsel amaçlı kullanılır (Ağızan 2018).

 

Türkiye’nin yüz ölçümü 78 milyon ha, tarım yapılabilir arazi varlığı ise 23 milyon ha’dır. Sulanabilir arazi varlığı 16,5 milyon ha olmasına karşın sulamaya açılan arazi varlığı 5,9 milyon ha’dır (Anonim, 2017).

 

Dünyadaki su kullanımının % 8’i hayvancılığa ayrılmaktadır. Bir kilogram tahıl üretmek için 200 lt su gerekliyken, 1 kg et üretmek için 20.000 lt suya ihtiyaç vardır. Bir kg. etle, 200 kg patates aynı sürede imal edilebilmekte ve 160 kg domates üretmek için de aynı yüzölçümüne ihtiyaç duyulmaktadır (Tuncay Son 2015).

 

Ayrıca Ege bölgesinde faaliyet gösteren bölgesel bir tarımsal araştırma enstitüsünde 2019 yılında gerçekleştirilen yonca tohum üretim faaliyetlerinde yüzey altı damla sulama sistemi kullanılmasına rağmen 1 kg yonca tohumu üretmek için yaklaşık 12,9 ton su tüketildiği bilgisine ulaşılmıştır.

 

Su zengini olmayan Türkiye Cumhuriyeti’nin su kaynaklarının daha ekonomik kullanılması için;  hayvansal üretimden ve hayvansal üretimin ve hammadde kaynağı olduğu diğer sektörlerin de harcadığı su miktarının sınırlandırıldığı durumda, mevcut kullanılan su miktarının bitkisel üretim sektörüne sevk edilmesi ile hem sulanabilir alanlarda artış olacağı hem de etkin sulama yapılabileceği fikri göz ardı edilmemelidir.

 

6,5 milyon da alanda dekar başına 8 litre mazot tüketimi düşünüldüğünde 52 milyon litre mazot sadece yonca üretimi için kullanılmaktadır. Türkiye genelinde silajlık mısır üretimi için 4,1 milyon da alanda yapılan üretim için 32,8 milyon litre mazot sadece mısır ve yonca üretimi için kullanıldığı hesaplanmıştır.

 

Gray vd. 2017’nin çalışmasındaki değerler doğrultusunda; birim hayvansal kuru madde, protein, yağ üretimi için kullanılan enerji, alan, zaman ve su girdi maliyetlerinin, birim bitkisel kuru madde protein ve yağ üretiminden fazla olduğu ve yakın zaman içerisinde teknik olarak önemli değişim kayıt edilemeyeceği kanısına varmak mümkündür. 

 

Enerji konusunda dışa bağımlılığı olan Anadolu coğrafyasındaki kıt kaynaklar göz önünde bulundurulduğunda mevcut kaynakları etkin bir şekilde değerlendirilebilirliği düşünüldüğünde, mevcut enerji kaynağının bitkisel üretime (Tahıllar, yemeklik tane baklagiller, endüstri bitkileri, tıbbı aromatik bitkiler, keyf bitkileri sebze, meyve ve süs bitkileri sektörleri) veyahut basınçlı sulama sistemleri yatırımlarına sevk edildiği taktirde doğa koruma ve insan beslenesi için oldukça önemli adımlar atılabileceği düşünülebilir. Ayrıca yaşanan orman yangınları sonucunda ormansızlaşma ile mücadele sürecinde, ürünlerin ekonomik değerlerinin de gözden geçirilerek çevreci üretim planlamasının yapılabileceği göz önünde bulundurulabilir.

 

SONUÇ

Gelişmiş ülkelerde vegan tarım modellemeleri mevcuttur. Türkiye’de bu tip projeksiyonlara çoklu disiplinli çerçeveler kapsamında ihtiyaç olduğu düşünülebilir. Gelecekte gerçekleşecek çalışmaların olumlu etkilerinin modellenmesi sonucunda, tarım sektörüne haricinde disiplinler arası araştırmalar ile doğal kaynakların hızlı tüketiminin önüne; tüketici davranış değişikliği eğitimleri başlatılarak, bitkisel ürünlere olan talebin arttırılması ile arzın sürekliliği stratejisi ancak sivil toplumun da desteği ile gerçekleştirilebilir.

 

Günümüz teknolojik koşullarında birim hayvansal kuru madde, hayvansal protein, hayvansal yağ üretimi için kullanılan; enerji, alan, zaman, su ve girdi maliyetlerinin birim bitkisel kuru madde, bitkisel protein, bitkisel yağ üretiminden fazla olduğu hesaplanmış ve yakın zaman da teknik olarak bir değişim öngörülememektedir.

 

Geleneklerine bağlı olan toplumlarda kitlesel alışkanlık değişikliklerinin zor gerçekleşeceği düşünüldüğünde ise dünyada var olan açlık sorununa çözüm önerilerinin çeşitlendirilmesi ve bu önerilerin uygulanabilirliği önemlidir. Açlık sorunu ile mücadelenin günümüzde halen mevcut yöntemler ile tarihte olduğu gibi etkin sonuçlara ulaşılamadığı göz önünde bulundurulduğunda, önerilen tarım modelinin pilot bölgelerde uygulanabilirliği tartışılabilir.   Uygulanma halinde olası biyolojik çeşitliliğe pozitif etkileri ve tarıma dayalı sanayi, yan dallarındaki ekonomik etkileri ve geçiş süreci üzerine çalışmalar için finans kaynakları çeşitlendirilebilir.

 

‘Vegan Endüstrisi için Avrupa’nın Nitelikleri ve Yetkinliklikleri’ isimli proje ile; Avrupa birliğinde vegan ürünleri tüketen hedef kitlenin genişlemesine binaen, ihtiyaç olan ürün çeşitliliği ve bu ürünlerin üretiminde gerekli yetişmiş iş gücününü oluşturmayı hedefleyen stratejiyi destekler nitelikteki çalışmanın paydaşı olarak  Türkiye’de Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı olan Tarımsal Araştırma ve Politikalar Genel Müdürlüğü’de 2022 yılında dahil olmuştur. Dijital otomasyon sistemlerinin geliştirilmesi, gelecek nesillerin istihdam edileceği mesleklerin şekillendirilmesi projenin ana hatlarını oluşturmaktadır.

 

Literatür Listesi

 

Anonim. 2016. Hayvancılık Sektör Raporu, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü, https://www.tigem.gov.tr/. Erişim tarihi :10.03.2018)

 

Anonim 2016a. Türkiye’de Sulanan Bitkilerin Bitki Su Tüketimi Rehberi. TAGEM/DSİ Yayınları 2016. 298s. https://s3.amazonaws.com/ Erişim Tarihi:05.06.2020

 

Anonim. 2019. Fao, I., & Unıcef. WFP et OMS 2019., The State of Food Security and Nutrition in   the World 2019. Safeguarding  against economic slowdowns and downturns, Rome, FAO.
 

Anonim 2019a. Türkiye’de Yem Bitkileri Üretimi, Mevcut Durumu ve Destekleme Çalışmaları. Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü  Çayır Mera ve Yem Bitkileri Daire Başkanlığı Toplantısı Raporu.Aydın- TÜRKİYE

 

Ağızan, S. 2018. Tarımsal sulama sistemlerinin karşılaştırmalı yatırım analizi; Konya ili Çumra ilçesi örneği (Doctoral  dissertation, Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü).

 

Atmış E., Günşen B.H., 2019. 2018 Genel Seçimlerinde Siyasi Partilerin Ormancılığa Yaklaşımları Üzerine Analizler Bartın Orman Fakültesi Dergi

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • İlhami cebeci 23 Aralık 2022 23:49

    Çok güzel ve değerlendirilmesi gereken konular içeren bu yazını çok önemsiyorum. Beklentim , konuyla ilgili yetkililerin değerlendirmesi yönündedir. Benim fikrim pilot bölgelerin seçilerek değerlendirilmesinin çok isabetli olacağı yönündedir. Umarım siyasiler dikkate alırlar. Seni tebrik ediyor , çalışmalarında üstün başarılar diliyorum. Sevgilerimle İLHAMİ CEBECİ