Selçuklu devletinin beyliklere bölünmesinden sonra Saruhan Beyliğinin merkezi, Osmanlı Döneminde ise, 16. ve 17. yüzyıllarda şehzade yuvası olan Saruhan Eyaleti günümüz ismi ile Manisa; idari, iktisadi ve kültürel önem taşıyan kıymetli bir ilimizdir. Günümüzde Manisa’nın İzmir sınırı yakında, sıralı dağlar arasında bulunan dağ, milli mücadele yıllarımızda Kuvay-i Milliye sığınak olmuştur. 22 Nisan 1968 tarihinde Orman Kanununa istinaden bakanlık oluru ile Milli Park olarak ilan edilen alanında, yükselti; Gediz ovasından 60 m den başlayıp, Karadağ da 1517 metreye kadar ulaşır. Manisa ilimizin Şehzadeler ilçesinde bulunan Yukarıçobanisa köyü de yaklaşık 6800 hektar alan sınırları içerisinde bulunan Spil Dağı Milli Parkında konumlanmış fakir bir Anadolu köyüdür. Yaşayanların ana geçim kaynağı tarımdır. Bağcılık ve meyvecilik önemli gelir kaynakları arasındadır.
Spil dağı sınırları içerisinde yaklaşık 76 adet endemik tür tespit edilmiştir. Biyolojik çeşitlilik bakımından önemini koruyan bu alan, yaban hayatı bakımından da oldukça zengindir. Turizm alanında gelişme potansiyeli olan bu bölgede yaşayan Yukarıçobanisa köylülerinin ise, gelin görün başlarına neler gelmiştir kısaca anlatayım.
2 Tane maden işletmesi gelir. Önce ilgilendikleri alanı siyasi kudretleri ile milli park sınırları içerisinden bir kurul kararı ile çıkartır. Sonra kamunun ilgili kurumlarından aldıkları yasal izinler ile işletmelerini dağın yamaçlara konduruverir. Amaçları çakıl ve mıcır üretimi yapmaktır. Ana kayaların patlatılması ile oluşan taşların işlemden geçirilerek elde edilen materyal, yol yapımında kullanılmaktadır. Yol ihalesi alan şirketlere mıcır ve çakılı satarlar.
Bu işletmeler faaliyetlerine başlamadan önce yerel halk ile iyi ilişkiler geliştirir. İşletmelerinde köylerde çalışan gençleri işe alır ve çeşitli şekillerde gönüllerinde olmak için ellerinden geleni yaparlar. Çalışmalar başlayınca dinamitler patlamaya, gece gündüz kayalar havalarda uçmaya; çocuk parklarına, köy düğün alanlarına, meydanlarına, ev çatılarına düşmeye başladıkça rahatsızlık başlar. Düzenli sürdürülen faaliyetlerle ağaçlar kesilir arazi tıraşlanır. Kamyonların biri gelir diğeri gider. Dinamit patlar toz kalkar. Kalkan toz, bulut olur iner çevredeki ağaçların, tarlaların, evlerin üstüne. Bitkiler gün ışığından yeterince faydalanamaz hale gelir. Hafsa Sultanı iyileştiren mesir macunundaki otların toplandığı alandaki otlar, artık toz altında kalır. Dalları yaprakları solgun ve gri renge dönüşür. Yok olmakla yüzleşir. Verimi düşer mahsulün.
Durumdan rahatsızlığını paylaşmak isteyen yurt seven bir çevreci telefonla ulaşır, Birleşik Kamu İş konfederasyonuna gönülden bağlı Tarım Orman İş sendikasına. ‘Evimde artık penceremi açıp havalandıramaz halindeyim. Toz soluyorum. Eşim çocuğum, komşularım huzursuz lütfen bir şeyler yapın’ der.
Tarım Orman İş kurumsal yapısı ile davaya dâhil olduğunu açıklar ve girişimlerde bulunur. Taş ocağını ilk ziyaretinde, işletme yöneticisi tarafından sözlü şiddete maruz kalır. İkinci ziyaretinde fiili durumu belgeleme için uçurduğu dron nedeni ile ziyaretçiler fiziki şiddete maruz kalır. Meraklı ziyaretçilerden birinin burnu aldığı darbe sonucu kırılır. Yasal yollar ile Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (T.M.M.O.B.), Manisa Barosundan avukatlar ve Türk Tabipler Birliği adına toplum sağlığı uzmanlarından oluşan bir teknik heyet, jandarma eşliğinde işletmeleri ziyaret ettiğinde; ziyaretçilerin geçit yollarına çekilen iş makineleri ile ziyaretçilere psikolojik şiddet uygulanır. Teknik heyet bir araya gelip de rapor yazamaz.
Bir sonraki ziyarette halk ile iletişime geçilir ve köyün ileri gelenlerinin konu ile ilgili görüşleri alınır rahatsızlıkları dinlenir. Yapılabilecekler hakkında bilgilendirme yapılır. O süreç içerisinde işletmede çalışan işçilerden bir tanesi hayatını kaybeder. Gidişat Türkiye Büyük Millet Meclisimize taşınır. Siyasilerin de katılımı ile bölge için geniş çaplı bir eylem olay yerinde gerçekleştirilir.
Bu süreç içerisinde eylemden kaçıp damına; dinamit patlaması sonucu kopan taşın düştüğü muhiti ziyaret eden ben, köy sakinlerinden birine şikâyetçi olunduğu takdirde, bu tip musibetlerin bir daha başlarına gelmeyeceğini; hiç değilse çocuklarının, torunlarının kendileri gibi güzel günler geçirebilecekleri temiz havalı, bol yeşilli, kuşların cıvıldadığı öz yurtlarında huzur ve güven içinde yaşayabilmeleri için, tarihi gerekliliği yapmalarını lisanımünasip ile talep ettiğimde, aldığım dua niteliğinde temenni ise her şeyi özetler şekildeydi. ‘Keşke civarda her evin damına bir tane düşse de, her evden biri kentte iş sahibi olsa.’
İşte bu cevabı aldığımda sesim soluğum kesildi. Halkın desteğini almadan; teknik adamı da, siyasetçiyi de, milletvekilini de gurup başkan vekilini de getirsen arpa boyu yol alınamaz.
Halk fakirlikten gelecek kuşaklara bırakacağı mirastan vazgeçmekten öte, sağlığını ve güvenliğini tehdit eden unsurlarla, çocuklarına iş imkânı oluşturmak için iş birliği yapar hale gelmiş durumda. Bazılarımız ‘Keşke civarda her evin damına bir tane düşse de, her evden biri kentte iş sahibi olsa.’ Sözünü söyleyenleri ilkeli olmaya, dik durmaya, onurlu ve soylu olmaya davet etse de, bu erdemler tokluk zamanında geçerlidir. Açlık zamanında erdemlerin bir hükmü kalmaz. Emeği ve doğal kaynakları sömürenlerde, insanı önce aç bırakır sonra çıkarına uygun işine gelen ne varsa yaptırır.
2021 yılının Mayıs ayında çevirim içi bir zoom konferansında Örsan K. Öymen Hocama bir soru sormuştum. Aç gözlülerle nasıl mücadele edeceğiz? Diye. Cevabı kısa ve özdü. Aç gözlüleri dışlamayacağız. Aç gözlü diye küsüp onları ötekileştirmeyeceğiz. Onlarla dost olacağız. Onlara da herkese sağladığımız adaleti tahsis edeceğiz. Yaptıkları haksızlıklara karşı cesur bir duruş sergileyeceğiz. İşte ancak böyle mücadele edeceğiz demişti.
Edindiğim bu bilgiyi siz değerli okur ile paylaşmak istedim. Açlıkla terbiye edilmemek için tokken; adil olalım, paylaşalım, dost olalım, cesur olalım. Biliyorum zor ama ancak bu şekilde açgözlülerle mücadele edebileceğiz.
Önce açlığa mahkum ederler sonra bir lokma ellerine verir doyurdukları hissini uyandırır sonra da köle ederler. Tipik bir kapitalist sistem. Bugünde yapılmaya çalışılan aynısı değil mi. Ama direnen halk kazanacaktır. Umutluyum. Heleki sen gibi idealist genç bilgi birikime sahip genç kardeşleriiz oldukça ben asla umutsuzluğa kapılmıyorum.
Malesef halimiz bundan ibaret.
Ama burada açgözlüler zenginler. Erk sahibi olanlar. Onları doyurmak mümkün değil. O zaman tek yol sosyal devlet. Halkının hakkını koruyan hukuk devleti.