Bir kanalda eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk’la yapılan mülakatı izledim.
Konu, MHP Genel Başkanı ve yardımcıları ile Selçuk arasında geçen bir sertleşme idi.
Sami Selçuk, o kanattan halâ kendisine hakaretler yağdırıldığından bahisle, “onların yaptığı tartışma değil, sövüşme. Türkiye, sövüşerek bir yere varamaz. Tartışmayı anlamamız gerekir.” dedi.
Yüzde yüz katılıyorum.
Bahçe’li ve şürekasının hakaretlerini burada tekrarlayacak değilim.
Zaten Bahçeli tarafından yapılan açıklamaların hiçbirini takip etmediğim için,
Selçuk’a yaptıkları hakaretlerin dozunu bilmiyorum.
Tahmin ettiğimiz ve sayın Selçuk’un da ifade ettiği gibi, Amirallerin duyurusuna karşı Selçuk’un fikir ve vicdan hürriyetini öne alan açıklamaları onları fevkalâde kızdırmış. Bunun üzerine başta, o partinin genel başkanı olmak üzere, yanında yer alan kişiler hakaretlerle dolu tweetlerini paylaşmışlar.
Ne ayıp!
Selçuk bir şey daha söyledi. Öncelikle siyasetçilerin ve ülkeyi yönetenlerin kulaklarına küpe olması gereken sözlerle.
Dedi ki; “İnsan, yüce Tanrı’nın yarattığı en şerefli mahlûktur. O’nun beyninden geçenleri, inançları Tanrı’dan başkası bilemez. Bildiğini iddia edenler, Tanrı’nın alanına tecavüz etmiş olurlar. O’nun için din ve vicdan özgürlüğü ile fikir ve düşünce özgürlüğüne saygı duyulması gerekir.”
Virgülüne kadar katılmamız gereken bir düşünce.
Bu arada ABD başkanının “soykırım” söylemine karşı, “Eyy”le başlayan konuşmalar yapılmasını bekleyenler, galiba hayal kırıklığı yaşadılar.
Cumhurbaşkanı, o konuşmasında ABD ve AB ile ilişkilerin sürdürüleceğini vurgulayarak, önemli bir noktaya parmak bastı.
Türkiye’nin bu gün yaşadığı yalnızlık, o “Eyyy”lerin bazılarının “heyhey” lerini oynatmasının sonucu olduğunu düşünenler az değildir.
Türkiye, dış ilişkilerinde diplomasının nazik dilini kullanmayı ve “monşer” diye küçümsenmeye çalışılan diplomatlarımızı sahaya sürerek başarılı sonuçlar alabilir.
"Sövüşmek yerine tartışmak."
Hukukçu Selçuk’un ders mahiyetindeki söyleminden bu cümleyi herkesin belleklerine kazıması gerektiğini düşünüyoruz.
Büyük Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” anlayışını sürdürmenin tam da zamanıdır.
Kavganın çirkin dilini bırakıp, barışın tatlı dilini kullanmalıyız.
Türkiye’yi içte ve dışta başarıya ulaştıracak formül budur.