Siyasetçi halkın nabzını tutmasını bilir. Kır da köyün kahvesinde, şehirde çay salonlarında, hamamda, sivil toplum kuruluşlarında sorunları dinler, görüşleri alır değerlendirir. Kahvede mutlu olanlar ile mutsuz olanlar, memnunlar ile memnun olmayanlar ağız dalaşına girer dururlar. Sanırlar ki siyaset yapıyoruz. Bunu gören geleneksel medya da aynısını televizyon ekranlarında sinek avına dönüştürür. Sosyal medya da, bu geleneğin değiştiğini söylemem mümkün değil. İmkânı olan teknoloji ile barışık olanlar aynı ağız dalaşını bu sefer klavye başından yapmaya başlar hale gelir. Fark; köy kahvesinde tek bir kahve varken sosyal medyada ilgi alanına göre kıraathaneler bulmak mümkündür. İlgi alanına göre sosyalleşen insanların çeşitli platformlarda bir araya getiren uygulamalar, gerek yazılı gerekse sözlü iletişim kanallarını kullanarak sosyalleştirme imkanı sunmaktadır. Köy kahvesindeki denetim mekanizması çay ocağının sahibi ve ileri gelenlerinde iken, sosyal medyada denetim platform yöneticisindedir. Etkinlikleri o zaman olduğu gibi bugün de tartışılır tabi.
Köy kahvesinde memleket meselelerinin değerlendirildiği gibi sosyal medya da değerlendirilen mecraların oluşması ile birlikte; eskiden kahvede sözün kendisine gelmesini bekleyen gençler, artık ellerindeki, varsa teknolojik cihazlar ile fikirlerini ifade edebilir hale geldiler. İfade etmek güzel şey fakat politika üretme ve belirleme süreçleri hakkında bilgi eksikliği olan neslin bu sorunun üstesinden henüz gelebilmiş olduğunu düşünmüyorum.
Bizim nesilde büyüklerimiz 80 darbesini yaşadıkları için ‘aman evladım siyaset yapma’ söylemleri, ‘siyasetten uzak dur’ gibi öğütlere zaman zaman da yaptırımlara maruz kalmıştır. Bu söylem bizlerin geleceği ile ilgili alınacak kararlar hakkında fikir belirtilmesinin engellenmesi anlamı da taşımaktadır. Yani (Siyaset yapma uzak dur) = (Geleceğin ile ilgili kararları başkası versin ya da vermesin sen sus) anlamı taşımaktadır. Bu söyleme uyanlar olduğu gibi uymayanlar da olduğu aşikâr.
Siyaset; sorunların barışçıl bir şekilde çözülebileceği bir alandır. Sorunlar belirtilir. İmkânlar dâhilinde öncelikler belirlenir. Öncelikli soruna uygun çözüm örneklerine bakılır. Örnekler günümüze uyarlanır. Çözüm önerisi uygulayıcıya iletilir. Sorunun çözülüp çözülmediğine bakılır. Yeni sorunlar oluşmuşsa döngü bu şekilde devam eder. Tabi bu sürecin aktörleri vardır. Aktör olup olmamak aidiyet ile ilgili bir husustur.
Sorunların çözüm aşamalarında ufuk, vizyon, hayal kurma kabiliyeti, ileri görüşlülük oldukça önemlidir. Özgünlük ise bizim coğrafyada işin kalite kısmıdır.
İzmir’in Urla ilçesinde Kırsal Kalkınma Çalıştayı gerçekleştirildi. Urla Belediyesi ile Birleşik Kamu İş Konfederasyonunun etkin bir sendikası olan Tarım Orman İş emekçileri organize etti. Kooperatif temelli kırsal kalkınma hamlesi olarak, aktörleri bir araya getirdi. Belediye yetkilileri, akademisyenler, teknik insanlar, muhtarlar, kooperatifler, siyasi parti temsilcileri toplandılar. Huzur içinde tamamlanan bu çalıştay, bir anda eleştiri yağmuruna tutuldu. Vay efendim sendikanın işi miymiş? Bir siyasi partinin arkasına takılarak siyaset yapılır mıymış? Belediyenin vazifesi miymiş? Memurların bu çalıştayda ne işi varmış? Akademisyenler bilimsel araştırmaları bırakmış uğraştıkları işlere bak. Çalıştayda yeterli sayıda ziraat mühendisi yokmuş ve daha niceleri. İş yapınca söyleneni çok olur. Ne derler eskiler? ‘Önce asılmasına, sonra savunmasına karar verildi.’
Evet, elle tutulur pek bir sonuç alamasak da, hiç değilse doğru yolda çaba sarf edenlerden olduğum için kendimi mutlu hissediyorum. Yanlış yolda hızlı gitmektense doğru yolda patinajı yeğlerim.
Politika üreten devletten, politika üreten yerel yönetime dönüşen bu süreçte; sağlıklı veriye ve sağlıklı stratejileri geliştirebilecek yüksek vasıflı insana ulaşmak oldukça zor hale geldi. İçinde bulunduğumuz yön bilmezlik durumunun gerekçelerinden biri de; bu çalışmaları düzenleyecek ve liyakatli insanları bir araya getirebilecek mercilerin bir araya gelememesinden kaynaklamaktadır. Politikam var, parti programım var. Bunları ben şu akademisyenlerle, bu çalıştayda filanca kurum ortaklığı ile birlikte bu stratejileri oluşturdum, diyebilecek bir yapı henüz göremedim. Sorunum bu, bu sorunu şu şekilde filanca kadro ile çözeceğim diye şeffaflıkla anlatabilen bir yapıyla da henüz karşılaşamayışımın üzüntüsü içerisindeyim.
Olması gereken örnek yol yukarıda belirtilen yoldur. Uzun, zor ve çetrefillidir. Ortak akılın oluşturulması önemlidir. Aksi taktirde mızmızlanan çok olur. Sorumluluktan kaçanların da, tembellik edip karar ve hazırlık zamanlarında su kenarlarında balık avlayanların da, iş işten geçince şikâyet edenleri de bir kez daha düşünmeye davet ederim. Müdahil olmak isteyip de olamayanlar da vardır elbet. Onları da selamlarım, çünkü bizden çok vardır.
Yıllardır ülkemizin uzlaşıp çözüm üretemediği bir konu. Oysa Atasözümüz var. Akıl akıldan üstündür diye. Ama mesele herkesin kendi aklını beğenmesi. Yani ben duygusu. Biz olamamak.