Bu iktidar, mirasyedi gibi bütün milli kuruluşlarımızı sattı savdı.
Kiminini yok pahasana, kimini yandaş hatırına,
Telekom gibi dolandırıldıklarımız da oldu.
Konumuz SEKA.
SEKA da bir devlet kuruluşu idi.
Fabrikaları özelliştirilirken, sadece arsaları yandaşları zengin etmeye yetti.
Kâğıt, bir ülke için ekmek kadar önemlidir.
Kâğıdınız kalmadıysa, gelecek nesillere aktaracak sözünüz de kalmadı demektir.
İlk kıtlık DP döneminde yaşadı.
Taşra gazeteleri kâğıt bulamadıkları için günlük baskılarını yapamadılar.
Zaten bastıkları nedir ki, 50, ya da 100 adet.
Hepsi resmi dairelere gönderilirdi.
Bu gazeteler resmi ilanlarla yaşarlardı.
Üç gün çıkmayacak olsalar, resmi ilan haklarını kaybederlerdi.
Bu da onlar için hayat meselesiydi.
Kâğıt yok, o halde ne yapmalıydı.
Türk’ün aklı bu durumlarda seri işler.
Bezler kolalandı, gazeteler en az 6 adet olmak üzere kolalı bezlere basıldı.
Bir taşra gazetesinin resmi ilan için 6 adet basması yeterdi.
İspat-ı vücut meselesi.
İktidar kâğıt ithal etti, sorun çözüldü.
Ardından gelen AP iktidarları peş peşe kâğıt fabrikaları kurdular.
Böylece, ülkemiz, uzun yıllar kâğıt sıkıntısı çekmedi.
Ta ki, günümüze kadar…
Finlandiya bir kâğıt ve enerji devi.
1989 gibi, dönemin bakanı İlhan Aşkın ve SEKA Genel Müdürü rahmetli Sabahattin Yalınpala (Özal'a çok yakın bir bürokrattı. Bir ara seçimde Ulaştırma Bakanı olarak görevlendirildi) ile o ülkeye gitmiştik.
Bir zamanlar Suomi (Bataklıklar ülkesi) diye anılan bu ülke Köy Enstitüleri benzeri bir eğitimle mucizeler yaratmış. Dünya zengini bir ülke olmuş.
Akşam saatlerinde, Hükümet adına Tarım Bakanı tarafından kabul edilmiştik.
Vasat bir bina, vasat bir bakan odası.
Bakan, özel kalem müdürü ve basın danışmanı.
Üç kişilik personel.
Öyle bizdeki gibi gece geç saatlere kadar açık değil.
Bakan da, odacı da saat 17.30 oldu mu kapatıyorlar dikkânı.
Enerji konusunda Türk heyetine bir brifing verildi.
Tuhaftır, enerjj devi şirketin genel müdürünü hiç göremedik.
Bize brifingi kendinden emin duruş ve izahlarıyla genel müdür yardımcısı vermişti.
Dönüşte Türk uçağını 45 dakika pistte beklettiler.
Bir türlü kalkış vermiyorlar.
İşte bu iki olayı birleştirdiğimde anlamıştım ki ülke olarak itibarımız bitmiş, ANAP iktidarının da sonu gelmişti.
Nitekim, çok sürmedi.