Salgın döneminde mahalle ve şehri yeniden düşünmek

Covid 19 salgınının tüm dünyanın canını yaktığı günleri yaşıyoruz. Bu günlerdeki önceliğimiz elbette salgınla mücadeledir. Salgınla baş etmenin en etkili yolu yetkililerin tavsiyelerine harfiyen uymaktan geçiyor. Salgınla mücadele tüm dünyanın birinci meselesidir.

 

Milletlerin kendilerine özgü birtakım davranış kalıpları ve bu davranış kalıplarına uygun olarak geliştirdikleri sorunlarla mücadele yöntemleri vardır. Millet olarak bizde tarihin derinliklerinden getirdiğimiz ve kodlarımıza kazınmış olan bir takım davranış örüntülerine sahibiz. Virüsle mücadelemizin şeklini bu davranış kalıpları belirliyor. İnsan, pazarlıksız tarafı olan yanıyla, yani canıyla imtihan olurken kendi davranışlarını da artık sorgulamak zorunda kalıyor.

 

Covid 19 virüsü bir sel misali önüne kattığını götürme temayülünde. Tüm virüslerde olduğu gibi Covid 19 virüsünün de en iyi tarafı, tarafsızlığıdır.

 

Millet olmanın gerektirdiği kodları veya karakter özelliklerini tüm fertlerin davranışlarına ilmek ilmek işleyen şey, milli kültürümüzdür. Fertlerin davranışlarının yaşları, mensup oldukları milletlerinin mazileri kadardır. Elbette ki bu davranışlar, kültürümüze ev sahipliği yapan birtakım mekânlar ve toplum yaşamını nizama sokan bazı toplumsal müesseslerde vücut bulurlar. Bu müesseselerden bazıları olan mahalle ve şehir kavramları üzerinden Covid 19 virüs salgınını ve bu salgın ile mücadeleyi tahlil etmeye çalışacağım.

 

Zengin tarihi hafızamız açısından tarihi vakaları daha eskilerden örneklemek mümkündür. Ancak yakından uzağa prensibine tutunarak henüz daha mezarları sıcak olan cedlerimizin tesis ettiği mahalleyi Özer Ergenç Hocamız: “Mahalleler, önemli işlevleri olan şehir kesimlerindendir. Toplumsal ilişkilerin düzenlenişinde ve biçimlenişinde, kişilerin bir arada yaşadıkları bu alanın etkisi büyüktür. Osmanlı şehirlerinde mahallelerinde, birbirini tanıyan, bir ölçüde birbirinin davranışlarından sorumlu, sosyal dayanışma içinde olan kişilerden oluşmuş bir topluluğun yaşadığı yerdir. Bir diğer tanımıyla, aynı mescitte ibadet eden cemaatin aileleriyle birlikte yerleştikleri şehir kesimidir. Mahallenin sosyal bir birim olarak taşıdığı önemden dolayı, Orta – Doğu ve İslam kültür çevresinin şehirleri, mahallelerden oluşan bir bileşim biçiminde tanımlanır.” şeklinde tanımlıyor.

 

Yine Turgut Cansever Gökkubbeyi Yere Koymamak isimli kitabında tarihi bir vaka üzerinden mahalleyi ve fonksiyonunu söyle anlatır. “Arnavutluk’ta Enver Hoca iktidarı ele geçirdiğinde, Osmanlı mahalle teşkilatı henüz feshedilmemişti. Dünyada Osmanlı mahalle teşkilatının yok edilmediği tek noktaydı Arnavutluk. Enver Hoca bakıyor ki, halk burada kendi kendisini idare ediyor. Hâlbuki komünist teoriye göre iki asır işçi sınıfı diktatöryası olacak, iki asır sonra halk kendi kendisini idare edecekti.

 

Bu mahalli teşkilat Arnavutluk’a ikide bir hâkim olmak isteyen İtalyanların dikkatini çekiyor, özelliklede İtalyan komünist partisini. Bu parti Arnavutluk’taki Osmanlı mahalle teşkilatını araştırıyor ve seçim kazandığı bölgelerde uygulamaya koyuyor. İtalya’da insanların kendi mahalle ve sokaklarıyla ilgili söz söylemeleri müthiş bir etki yapıyor.”

 

Özer Ergenç’in bizlere tanımladığı mahalle, Turgut Cansever’in örnek olayında adeta ispat ediliyor. Bizim mahallemiz birbirini tanıyan, bir ölçüde birbirinin davranışlarından sorumlu, sosyal dayanışma içinde olan kişilerin oluşturduğu, kendi kendine yeten ve kendi kendini idare edebilme kabiliyetine sahip sosyal birimlerdir.

 

Diğerkâm fertlerin oluşturduğu bir sosyal topluluk olan mahalle aynı zamanda yatay bir yapılaşmaya sahip fiziki mekânlardır. Günümüzde cereyan eden olaylar göstermiştir ki Osmanlı mahallesinde yaşanması muhtemel bir salgın ile mücadele daha kolay olacaktır. Günümüz yüksek binaları, bireyleri neredeyse komşuluk veya tanışıklık adına hiçbir etkileşiminin olmadığı, ancak dar merdivenler ve asansörleri salgın hastalıkların yayılmasına adeta yataklık eden mekânlara dönüştü.

 

Toplu yaşamın getirdiği fiziki yakınlık ve ortak alan çokluğu, kişiyi maddi ve manevi olarak savunmasız bırakmıştır. Bahçeli ve komşulu evini terk eden mahalle mukimi, balkonlu ve komşusuz apartman dairesinin sakini olmak zorunda kalırken, hem özel yaşam alanını kaybetmiş, hem de dış etkenlere karşı savunmasız kalmıştır.

 

Ülkemiz özelinde mahalle kavramı, düzensiz göçler ve yeni şehirleşme modeli ve sanayileşmenin etkisiyle büyük değişime uğramıştır.1950’li yıllardan itibaren Anadolu’nun doğusundan batısına doğru hızlı ve düzensiz göçler olmuştur. Bu göçler nüfusu Anadolu’nun birkaç bölgesinde toplamıştır. Felsefe Muallimi Nurettin Topçu 1969 senesinde şehirlerdeki hareketlenmeleri ‘’Ya köyde mi arasak benliğimizi?’’ diye köye koşuyorsunuz. Onda sığınacak bir avuç temiz toprak arıyorsun. Heyhat! Toprağın insanı toprağa küsmüş, gözünde şehirlerin cehennemindeki parlak ateşli levhalar, kalbinde fabrikanın matem dumanlı bacası, aşkını bırakıp el yurduna, yabancı şehrine koşmaya kararlı. Kutsal toprağa sabır ve sevda ile asırlardır bağlanan varlığını bir avuç çirkefe gömmeye hazır; ruhuna mezar olacak şehre doğru kanatlanmış.” cümleleri ile birazda öfke ile adeta resmetmiştir.

 

Covid 19 virüs salgını ile mücadelede devletlerin en çok zorlandıkları yerler sanayileşme neticesinde nüfusun yoğunlaştığı denize kıyısı olan şehirlerdir. Bizdeki durum da dünyadaki tablodan pek farklı değildir. Nüfusun yoğunlaştığı Batı kesimi bölgeler özellikle Doğu, Güneydoğu ve Karadeniz bölgelerinden yoğun göç almıştır. Günümüzdeki nüfus dağılımına baktığımız zaman Anadolu’nun şehirleri bir yana, birkaç vilayetin birleşiminden oluşan bölgelerinin dahi İstanbul nüfusu kadar nüfusunun olmadığını görüyoruz. Oysaki daha 100 yıl önce Vilâyât-ı Şarkiyye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Erzurum Kongresi’ne hazırlık için Erzurum’da düzenlediği vilâyet kongresinde görüşülen bir raporda ‘’Bölgeden katiyen göç edilmemesini; Osmanlı Devleti’nin Balkanlardan çekilirken halkın da ordu ile birlikte çekilmesinin tarihimiz açısından büyük bir hata olduğunu aynı hatanın bir daha tekrarlanmamasının Doğu Anadolu’yu Ermenilere terk etmek demek olacağını ‘’ vurgulanmış, Doğu Anadolu topraklarını korumak için halka göç etmemeyi tavsiye etmiştir.

 

Son zamanlarda yaşanan küresel çaplı bu salgın elbette bitecektir. Bizler mahalle ve şehirlerimizin fiziki ve manevi durumunu yeniden gözden geçirmek zorundayız. İnsanımızı, bereketli Anadolu topraklarının tamamına yaymak ve orada mukim kılmak elzemdir. Salgın krizini fırsata çevirerek insanımızı mutlu edecek mahalle ve şehirleri insan fıtratı ve milli kodlarımıza uygun olarak yeniden tesis etmek en önemli önceliğimiz olmalıdır.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.