“İnsan hiçbir kötülüğü, dini inançlarına sığınarak yaptığı kötülük kadar tam anlamıyla ve neşeyle yapmaz.”
Bilaise Pascal (1632-1662)
1453 ‘te İstanbul’un fethiyle birlikte Batı’da ortaçağın kapanması ve yeniçağın açılmasıyla, Avrupa kendine gelme, öze dönüş, yeniden doğuş gibi propagandaları yaparak günümüzdeki gelişmişliklerini temellendirmeye çalışmıştır. -Evet, İstanbul’un fethi Batı’da ortaçağının kapanmasına nedendi. Ancak, Müslüman toplumlar özellikle de Türkler için kendi aydınlanma çağının kapanması, ortaçağına girmeleriydi. Müslüman toplumlar hala kendi ortaçağlarını yaşamaktadırlar- Batı’da eksik olan bir şeyler vardı. Yeniçağ aydınlanmanın bir hazırlığıdır ama bu dönemde de ortaçağ zihniyeti etkisini devam ettirmiştir. Kendini bilime, doğruya, gelişime, değişime adayan, doğru bildiği şeyi korkusuzca söyleyen dolayısıyla karşı çıktığı anlayışların canını sıkan ve bu nedenle de ölüme mahkûm edilen, zindanlarda, Galileo Galilei (1564-1642) gibi ev hapsinde tutulan onlarca düşünce ve bilim insanları yeniçağın karanlık sayfalarında yer almaktadır. Yazımızda konu edilen düşünce ve bilim insanlarından olan Giordano Bruno’dan bahsedeceğiz. Bruno güçlü bir zekâya, kararlığa, inatçılığa sahip ve yaşadığı dönemde cahillerle kıyasıya savaşmayı göze almış bir düşünür.
Fillipo Bruno 1548 yılında italya’nın Campagna kentinin küçük bir kasabası olan Nola’da dünyaya gelmiş ve babasını çok küçük yaşta kaybetmiştir. Bruno 14 Yaşına geldiğinde okumak için İtalya’nın Napoli’de bulunan San Dominik manastırına yatılı olarak girmiş ve burada 17 yaşına geldiğinde Giordano ismini almıştır. Yaşadığı dönemin Avrupası oldukça karışıktır. Bunun sebepleri ise mezhep savaşları, yeni yerlerin keşfi (Amerika kıtasının keşfi) ve yeni ticari faaliyetlerin arayışları olmuştur. Ortaçağ’ın devamı olan kiliseler kendilerinden yine bir şey kaybetmemiş sadece Martin Luther’in (1483-1546) başlattığı protestoyla birlikte daha fazla mezhebin oluşmasına neden olmuştur. Bundan dolayı ortaya çıkan kiliseler kendini kanıtlamak için ilk kurulduğu zaman başta zulüm kurbanı ve zayıfken barışseverdiler. Güçlenince dişlerini gösteren ve zulmedenlerin başında gelerek ve olunca kıyasıya savaş vererek bir din/mezhep imparatorluğu kurmuşlardır. Katolikler, Ortodokslar, Protestanlık, Calvinistler gibi… Maalesef Tanrı adına kararlar verip, cennetten tapu satıp zenginliklerine zenginlik katıyorlardı. Bruno her şeyin farkındaydı aslında, kilise kendi koyduğu din kurallarına veya yasalarına karşı bir faaliyet ve düşünce ileri süren herkese ağır cezalarla karşılık veriyordu. O dönem ise onlarca insan ölümle cezalandırılmış ve bunların içerisinde Dr. Servetus da vardı. Servetus, tıpla uğraşıp insan bedeni üzerinde incelemeler yapıyordu. Kilise ise insan bedeni kutsaldır, kesilip biçilemez diye Servetus’u ölümle cezalandırmıştı. Bruno daha genç yaşlardayken itiraz etmeye başlamıştı. Çünkü o, doğuştan getirdiği karakteristik yapısı ve Napoli’deki eğitimi sırasında İbn Rüşt’ün felsefesinden oldukça etkilenmiş olmasıydı. Batı, İbn Rüşt’ü “Averroes” olarak tanıyordu. Endülüslü Müslüman Filozof İbni Rüşt’ün (1126-1198) en temel görüşü; akli bilginin ve onun sonuçlarının, inanç ve iman kavramları üzerine kurulan bilgiden değersiz olmadığı anlayışıydı. Endülüslü Müslüman filozofun felsefesi Bruno için bir başkaldırış dayanağıydı: Bruno’nun düşünceleri Avrupa ortamında mevcut düşüncelerle çelişmeye çoktan başlamıştı. Artık Bruno için rahat bir uyku yoktu denilebilirdi. Bruno, eğitiminin sonunda Katolik bir rahip olarak atanmıştı. Kilisenin öğretilerindeki mantık hataları Bruno’ya eleştiri hakkı veriyordu; İsa bir insan, Tanrı değil tartışmalarda sapkınlıkla suçlanıp aforoz edildi. Dönemin Avrupa’sında bilim yapabilmek bir sorundu, başka bir sorun ise Avrupa Kıtası’nda Katolik, Protestanlık ve Calvinist mezheplerine girmeden bilim yapabilmekti. Bruno daha sonra bilim yapabileceğini umduğu Cenevre’ye gitti, fakat düşündüğü gibi olmadı. Burada Calvinist rahiplerle giriştiği tartışmada Dr. Servetus’u savunduğu için aforoz edilmiş ve girdiği bütün tartışmalar onu hapse ya da başka bir Avrupa ülkesine kaçmak zorunda bırakmıştı. Gittiği her ülkede yeni bir şey öğreniyordu. Latince, İspanyolca, Yunanca gibi dil dersleri; bunun yanında hafıza sanatı dersleri vererek geçimini sağlıyordu.
Kilisenin kabul ettiği Aristoteles ve Ptolemaios dünya merkezli evren anlayışına karşın Copernicus’un güneş merkezli evren anlayışını savunuyordu. Ama Copernicus evrenin sınırsız olup olmadığı konusunda kesin bir şey demiyordu. Bruno ise Copernicus evren anlayışını geliştirerek evrenin sonsuz ve sınırsız olduğu sonucuna ulaşmıştır. Çünkü Aristo fiziğine göre ay üstü yani esir evreni sınırlıyordu, esir evrenin sınırı olamaz, esirin arkasındaki boşluk ne olacak diye soruyordu; sürekli boşluk olacaktı, sonsuz ve sınırsız olacaktı. Bu, onun felsefesinin temel yapıtaşı olmuştu. Bu durum Bruno’nun Tanrı anlayışını da değiştirecek ve Bruno’ya göre evren, Tanrı’nın kendini gerçekleştiği yerdir. Sonsuz bir etkinlik olan Tanrı ancak sonsuz bir evren içinde gerçekleştirebilirdi. Yani “Tanrı evrenin özüdür veya yaratıcı doğadır.” anlayışını benimseyerek Avrupa’nın birçok yerinde konferanslar verir. Fakat kilisenin anlayışına ters olan bu inanışlar onu Protestanlıktan da aforoz edilmesine neden olur. Böylece Bruno üç büyük mezhepten de aforoz edilmiştir. Bruno bir düşünce suçlusu olarak bütün Avrupa’yı dolaşmak zorunda kalmıştı. İtalya’ ya bir aristokrat tarafından davet edilen Bruno bu davetten şüpheleniyordu ama başka da bir seçeneği yoktu, çünkü artık Avrupa’da gidecek bir yeri kalmamıştı. Kendisini misafir eden aristokrat Bruno’yu ihbar eder. Yakalanan Bruno uzun yıllar zorlu işkencelere maruz kalır; din, dünya, bilim üzerine söylediklerini yalanlama ve inkâr etmesi için işkence yapılır. Çünkü kilise için önemli olan fikirlerinin ölmesiydi ancak bunu başaramadılar. Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı'yı kullanırlar. Evet, kötü insanlar bunu başardılar çünkü o dönem için kötülüğün kaynağı kendini Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcileri olarak gören kiliseydi: “Bruno bir kâfirdir ve yakılarak günahlarından arındırılacaktır.” diye karar verilmişti. Bruno, yorgun bir şekilde kararı okuyan başkana: ‘’ Kararı bildirirken siz benden korkuyorsunuz, ama ben sizden korkmuyorum “der. 17 Şubat 1600 de 52 yaşında Roma’nın Çiçekler Meydanı’nda kitaplarıyla beraber diri diri yakılarak idam edilir. İbn Rüşt’ün kitapları da Roma da yakılmıştı. Bruno’un anısına yakıldığı yerde 1889 yılında büyük bir anıt dikilmiştir.
NOT: Bu yazım Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Felsefe Grubu Öğretmenliği 4. sınıf öğrencilerimden başta Emin SARİ olmak üzere sınıf arkadaşları Elif TUNÇ, Canser ATA, Aynur ÖZTÜRK ve Mete Han ŞİMŞEK ile ortak bir çalışma sonucu oluşturduk.
Kendilerine bu emeklerinden dolayı teşekkür ederim.
BRUNO’NUN ESERLERİ:
- Neden İlke Ve Bir Üzerine,
- Sonsuzluk Evren Ve Yer Üzerine,
- Kahramanca Coşkunluk Üzerine.
YARARLANILAN ESERLER:
- https://evrimagaci.org/giordano-bruno-kimdir-ne-yapmistir-kendi-agzindan-yasam-oykusu-11081
- https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/0/00/Giordano_Bruno_Campo_dei_Fiori.jpg
- GÖKBERK, Macit, Felsefe Tarihi, İstanbul,1961.
- ÖZDEN, H. Ömer, Yeniçağ Felsefe Tarihi, -Metinlerle-, Bilge Kültür Sanat 1. Basım: İstanbul 2018.
- TAŞKIN, Ali; BECERMEN, Metin: FELSEFE TARİHİ 2, Rönesans Yeniçağ ve 19. Yy Felsefesi Tarihi 1. Basım Ankara 2013
- Leslie Lipson, Uygarlığın Ahlaki Bunalımları, Türkiye İş Bankası yayınları. İstanbul, 2000.