‘’Ağlamayan çocuğa meme vermezler’’ diye bir deyim vardır.
Onu susturmak, ihtiyacını karşılamak için bir avuntudur bu.
Çocuk büyüdükçe ağlaması da ihtiyaçlar ve sıkıntıları ölçüsünde çoğalır. Bu kez de değişik yöntemler kullanılır.
Anam sağ iken ağlayan torunları için ona bir ‘gaga’ verin ‘cici’ verin derdi.
Gaga: Erzurum ağzında kullanılan bir söz. Bu bazen bir şekerleme, bir meyveyi simgeler.
Cici: Oyalanacak bir nesne, bir oyuncak anlamındadır.
Avutmak, kandırmak ve susturmak için Anadolu’da ‘’gel oğlum sana gaga alacam’’ derlerdi.
Bu bazen bir avuç leblebi, bir şeker olurdu.
Bizim kuşaklar çok iyi bilir bunu. Kalabalık aile ortamında hele de o günün ekonomik şartları yokluklar içindeki ailelerin avuntusu da; leblebi, üzüm, dut, üvez, iğde, şeker, agide gibi şeylerdi.
Geçmişteki yaşadıklarımızın bize ders vermesi gerekiyor. Acaba bunu yapabiliyor muyuz?
1960’lı yılların çocukları beni anlayacaklardır. Gözyaşlarımızı bir ‘’gaga’’ ile silerlerdi.
Bazen neye ağladığımız unuturduk. Elimize verilen şekerin renkli kağıtları ile avunur, teselli bulur susardık.
Anamın kavurgası; hele de içinde ceviz ve dut varsa bizim için bulunmaz bir nimetti.
Cebimizde, ‘’gaga’’ mız, elimizde ‘’cici’’ miz varsa keyfimize diyecek yoktu.
Bunları anlatırken zamanımız aklıma geliyor.
Şimdi çocukları susturabilir miyiz bunlarla. Elbette ki hayır… Çünkü daha çocuk doğmadan hazırlanıyor oyuncakları odalar dolusu.
Eskiden oyun çağına gelen çocuklara ‘’Cici’’ verirlerdi. Bu kız çocukları için renkli kumaşlarla yapılan bir bebekti.
Hiç unutmam; halıların desenleri ile oynardık. Tencere kapakları direksiyon olur yol alırdık gönlümüzce.
Demir tellerle yaptığımız arabalarımız, tahtadan yaptığımız tüfeklerimiz vardı. Araba lastiklerinden çıkma ‘’Gındillik’’ leri çevirirdik. Ceplerimiz aşık ve bilyelerle dolardı. Kovboyculuk oynardık, yaptığımız yay ve oklarla.
Mahalle takımı kurardık, çaputlarla yaptığımız toplarla maç yapardık.
Üstümüzde, başımızda yoktu ama öylesine genişti ki dünyamız. Oyalanırdık kendi dünyamızda. Burnumuz aktığında mendilimiz yoktu ama kollarımızla silerdik.
Bu şartlar altında yetişmiş biri olarak diyorum ki:
İyi ki ‘’gaga’’larla avunmuş ‘’cici’’lerle oynamışız. Oyun bahçelerimiz, salıncaklarımız yoktu ama anamın beşiğinde sallanır, onun dizlerinde uyurdum.
Niye anlattım bunları?
Geçmişten çıkaracağımız dersler bize yön versin diye.
Geleceğimiz olan çocuklarımızı daha iyi yetiştirelim diye. Var olana şükretmek, israfa kaçmadan tüketmek şiarımız olmalıdır.
Odalar dolusu oyuncakları olan torunlarımıza; bu yokluk yıllarını hatırlatalım diye.
Sılaya hasret duygularımla sağlık ve esenlikler sizinle olsun.