Fotoğrafı çeken, bizim ana-oğulu kadrajın kıyısına yerleştirmiş...bilincinde yahut bilinçaltında bizimkiler kıyıdakilerdir...kıyı yerine taşra yahut çeper de diyebilirsiniz...
Merkezde ezilmiş domatesler vardır...halbuki fotoğrafta bile olsa domates bile olsa ''ezilmişlik'' mahrem kalmalıydı...
Oğlanın kombini ne Ricci'de mümkündür ne de Gucci'de...saçlarını hangi mankende bulacaklar ki...pantolonunun diğerinden epeyce kısa paçası kombini bozuyor mu güzelleştiriyor mu, emin değilim...iyi ama çoğu zaman biz bir paçası diğerinden kısa pantolonlu çocuklar değil miydik...hatta kimi gözlerde kimi zaman bizzat kısa paçanın kendisi...
Hani damarların büyüyüp şeffaflaşması var ya, varis diyorlar...onun elde olanı, el varisi yani...ben el varisinin yoksul kadınlara mahsus olduğuna inanıyorum; tıp, yok diyor...hiç değilse bu fotoğrafta var diyeyim, orta yolu bulalım...
Annenin bedenine büyük gömleği mutlaka eşi tarafından eskitilmiştir...taşrada, çeperde yahut kıyıda, eski erkek gömleklerinin ömrü yakınları kadınların sırtlarında uzar...
Sine qua non...Latince ''Olmazsa olmaz'' demek...tam yerini bulduk şimdi...Trabzon lastiği ve mevsime aldırmadan bir kaç çifti üst üste giyilmiş çoraplar...sine qua non...
İyice azaldıysak şayet, fotoğrafa bir de içeriden bakalım...her iki anlamıyla içeriden...
Delikanlı mutludur...idrakine ancak çok uzun yıllardan sonra ve annesini kaybettiğinde varabileceği bir mutluluk...anne ile aynı kadrajda bulunmanın mutluluğu...
Anne mutludur...kalbinde en çok olanın, yanı başında da olmasının mutluluğu...tevekkülle donanmış, şükürle ihtişam kazanmış bir mutluluk...
Bu mutluluk fotoğrafının kadrajında konulacak yeri bulunmayanlar...bize yine onlar adına mutlu olmak düştü, çok şükür...