“Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
‘Tarihi tekerrür’ diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”
Hakan Hadi KADIOĞLU
Dile pelesenk olan ama idrak ettiğimize pek kani olmadığım merhum Akif’in tespiti ile söze başlıyorum. Yirmi yıl kadar önce yine bir 12 Mart vesilesiyle yazdığım yazımda Kurtuluş nedir, nasıl anlatılmalıdır? Sorularına cevap aramıştım.
Erzurum’un Rus işgaline uğrayışı öncesi ve sonrasıyla birlikte acı bir tarih deneyimidir. Döneme ait resmi kayıtlar, işgalden önce şehrin tahliyesindeki eksik, kusur ve yanlışlardan ötürü büyük oranda kaybedilmiş olmasına karşın büyük yekûn tutar. Bunların çözümlemeleri ve onlara dayalı üretilen bilimsel araştırmaların büyük çoğunluğunun askeri nitelikte olduğu görülür. Söz konusu dönem ile ilgili sivillerin ürettiği anı, biyografi ve sair edebi nitelikteki ürünler ise kıttır. Sevindirici olan 10-20 yılda üretilen nitelikli eser sayısındaki artıştır.
Tümünü kapsayacak olmasa da bu yazı ile söz konusu literatürden yararlanarak işgal dönemine ilişkin yapacağımız saptamalar üzerinden bazı noktalara değinecek ve dikkat çekeceğim.
Erzurum, Çarlık Rus ordusunun eline 16 Şubat 1916’da geçti. Aslında bu işgal I. Dünya Savaşı’nın uzantısıydı. Kafkas Cephesi olarak da adlandırılan bu cephede Osmanlı Türk Devleti’nin II ve III. Orduları Rus İmparatorluğu’nun Kafkas Ordusu ile karşı karşıya gelmişlerdi. Savaş sırasında cephe genişleyerek Doğu Anadolu Bölgesini içine almış; Trabzon, Bitlis, Muş ve Van’a kadar yayılmıştı.
Daha önce de şehrin önlerine kadar gelen Rusların Erzurum’a bu üçüncü gelişleriydi. Ruslarla aradaki sınır Yeşilköy (Ayastefanos) ve Berlin Antlaşmalarıyla saptandığı üzere Artvin-Oltu-Bardız-Ağrı hattında idi.[1]
1875’de Bitlis, Van, Hakkâri’nin, 1877-78 Savaşı ardından da yapılan Berlin Antlaşması ile Kars, Ardahan’ın ayrılmasından sonra, 1909’da Erzurum 3 sancak (Erzurum, Erzincan, Bayezit), 19 Kaza ve 70 nahiyeye sahip bir vilayetti. Erzurum Vilayet nüfusu, 1914 sayımına göre 673.297 Müslüman, 134.377 Ermeni ve 4.864’ü Rum’dan oluşuyordu. Savaş öncesinde toplamı 118 777 olan Erzurum’un merkez nüfusunun 1092’si Rum, 34 059’u Ermeni, 483’ü Protestan’dı.[2]
Büyük Savaş’tan önceki raporlara göre, halk, özellikle Müslüman kesim eğitimsiz, sağlık konusunda bilgisiz ve yaşama şartları da son derece sağlıksız durumdaydı. Şehirde kanalizasyon, su şebekesi bulunmuyordu. Kış aylarında kızamık, difteri gibi yaz aylarında sıtma, tifo, dizanteri, kolera gibi bulaşıcı hastalıklar yaygın, hatta salgın olarak görülüyordu. Yaş ortalaması 28 yıl, çocuk ölüm oranı yüksekti.[3]
Sınırlı tarım, hayvancılık ve ticarete dayalı kısıtlı ve kapalı ekonomisi, XVIII. yüzyıldaki hacminden çok uzaklaşmıştı.
Şehrin çevreyle bağlantısı sadece karayoluyla sağlanıyordu. Bu bağlantılar da hızlı ulaşıma, ağır yüklü vasıtaların kullanımına elverişsiz şoselerden ibaretti ve bölgede hâkim olan uzun kış şartları ulaşımı son derece olumsuz etkilemekteydi. Mehmed Emin (Yurdakul) Bey gibi valilerin yolların ıslahı, yenilerinin yapılması için ısrarlı talepleri yeterli, zamanında, uygun şekilde karşılanmamıştı.[4]
Başkent ile ulaşım Rus denetimindeki Karadeniz denizyoluyla ve Sinop, Samsun, Trabzon limanlarına kadar sağlanıyor, geri kalan kısım karayoluyla tamamlanıyordu. Benzer biçimde demiryolu da Niğde Ulukışla’dan itibaren karayolu ile bağlanıyordu. Niğde Ulukışla’dan Erzurum’a kadar olan bölgede tren hattı olmadığı için bölgeye sevk edilecek olan iaşe ve mühimmat kağnı arabalarıyla gönderiliyordu. Hat üzerinde çalışan 10 bin kağnı arabası bulunuyordu. Bu nedenle savaşacak asker ve malzeme Karadeniz limanlarına indirilip veya Ulukışla’ya kadar demiryoluyla getirilip buradan Kafkas Cephesine kadar yürütülmüştü.
Bu dönemde 3. Ordu’nun Merkezi Erzurum’da, cephe Köprüköy’ün biraz doğusundaydı. Savaş sırasında halk gücünün yettiğince, imkânının elverdiğince ordusuna canıyla, kanıyla destek olmuştu.
Şehirde 50 yataklı, ameliyathanesi olmayan, sterilizasyon ve dezenfeksiyon kısımları bulunmayan bir hastane vardı. Buna ek olarak Askeri Okulun, bazı misyoner kurum binalarının, hanların dönüştürülerek kullanılması planlanmış fakat uygulanamamıştı. Zira daha Savaş’ın ilk ayında verilen kayıp ordunun 2/3’ü kadardı ve bunun büyük kısmının nedeni tifüs, dizanteri ve tifoydu. Yazılı belgelere bu durumun arkasındaki belirleyici unsurun hijyen bilgisinin, genel bilginin olmayışı, hastalığın aşikar nedenini kabul edilmeyişini göstermeleri manidardır.
Savaşın ilk aylarından sonra, askerlerin temizliği, dezenfeksiyon ve aşılama uygulamaları sonucunda genel görünümde iyileşme sağlanabilmişti.[5] Ancak on binlerce asker ve destek hizmet veren sivil kaybedildi. Bu kayıpların içinde 264 sıhhiye subayı ve ordu kumandanı da vardı.
Cephedeki gerileme, özellikle Sarıkamış Harekâtı ve ardından gelen Köprüköy çarpışmalarındaki sonuç halkı göçe zorlamıştı. Halk önce Erzurum’a yığılmış, Erzurum düşmesiyle birlikte ordunun kalanıyla birlikte daha içerilere göç etmişti. Erzurum’un toplam Müslüman nüfusu 1914 yılında 673 000’dir. Erzurum’dan göç edenlerin sayısı ise 450 000[6] göç sırasında yolda hayatını kaybedenlerin sayısı ise 207 000 kadardı.[7]
Erzurum tahliye edilirken tekrarlanan planlama, düzenleme ve uygulama kusurları yüzünden keşmekeş yaşanmıştı. Yöneticiler zamanında resmi daireleri boşaltıp nakletmemiş, valilerin tutumu planları uygulanamaz hale getirmişti. Bunun sonucunda kaçkın halk yayan yapıldak yola dökülmüştü.[8]
Geride kalan halkla beraber şehrin esareti 26 ay sürdü. Rusların Erzurum’a giriş tarihi 16 Şubat 1916, Türk Ordusu’nun geri alış tarihi ise 12 Mart 1918’dı.
Ruslar şehri ele geçirdiklerinde idari düzenlemelerle halkı memnun edecek uygulamalar yaptı. Ayrıca hem kendi askerlerinin ‘motivasyonlarını’ artıracak hem halkla münasebet kurabilecek sosyal aktiviteler düzenledi.
Erzurum kalesi ve etraftaki müstahkem mevkilerin bakım ve onarımını yapılıp yenilendi.
Muhtemel bir savunmaya yönelik olarak teknolojik olarak daha güçlü ve sayıca daha fazla silahlarla güçlendirildi; ilave mevkiler inşa edildi.
Sarıkamış’a kadar tesis edilen demiryolu hattı Erzurum’a, hatta daha ileriye kadar uzatıldı. Destek binalar inşa edildi. Merkez üs konumuna getirdikleri Kars ile lojistik bağlantıyı güçlendirildi.
Aynı doğrultuda karayolları da yaparak ulaşım imkânları artırıldı; Batı yönünde yapacakları askeri harekât için Erzurum bir üs konumuna getirildi.[9]
Ruslar bu uygulamaları hayata geçirirken, uzun süre Erzurum’da ve çevresindeki konsolosluklarında çalıştırdıkları elemanlarının sahada yaptıkları inceleme ve araştırmalardan elde ettikleri bilgilerden önemli ölçüde yararlanmışlardı.[10]
Buraya kadar verdiğimiz bir karşılaştırma yapmaya yetecek bilgiler özgürlük ve bağımsızlığın kaybıyla içine düşülen işgal ve esaretten kurtulmanın sevincini ebedi kılabilmek için yapılan hatalardan ders çıkarmak, noksanlarını tamamlamak gerektiğini ve yaşanılan musibetten nasıl ibret alınabileceğini göstermektedir. Yukarıda temas edilen hususlara dayanarak aşağıdaki çıkarımlarda bulunabiliriz:
Erzurum tarihin bilinen en eski zamanlarından beri son derece kıymetli stratejik konuma sahiptir. Bu nedenle bu coğrafyaya sahip olmak büyük bir şans ve servet olduğu kadar bir o kadar da tehlikeli ve sıkıntılıdır.
Savaş bir millet tarafından topyekûn verilir. Orduyu başarılı kılacak şey savaş öncesindeki iyi hazırlık, bilgi ve bilimle donanmış yetenekli bir kurmay kadar ordunun içinden çıktığı halkın da en ilkel yokluk şartlarında ne yapacağını bilir düzeyde eğitimli olmalarıdır.
Savaşılan kitlenin ruhsal ve fiziksel bütünlüğü hedeflendiğinden insan sağlığı en önemli bir savunma ve saldırı silahıdır. Cephe gerisindeki halkın sağlığı da en az cephedeki savaşçılar kadar önemli ve belirleyicidir. Bu nedenle savaşlarda insanın kendisini yeter düzeyde koruyacak biçimde bilinçlendirmek zorunludur. Şebeke olmadığı zaman temiz su ve gıdayı nasıl temin edebileceğinden, sağ kalımı için zorunlu olan kişisel bakımını nasıl yapabileceğine kadar her bireye beceri kazandırılmalıdır.
Sivil zamanlardaki işleyişinden fevkalade farklı olan harp şartlarındaki sağlık işleri konusu özel biçimde ele alınmalı, savaş teknoloji ve araçlarının ortaya çıkaracağı sorunlara yönelik olarak sürekli yenilenmeli ve güncel tutulmalıdır.
Sağlık, eğitim, teknoloji gibi Birinci Dünya Savaşı öncesinde ihmal edilen bir diğer konu ulaşımdır. Yüzyıllarca yıldır sınırı bekleyen Erzurum’un işgalindeki önemli nedenlerin başında zamanında yeterli asker, malzeme ve diğer gerekenleri cephelere ulaştıramamanın geldiğini gördük. Büyük Savaş’tan önce yapmadığımız demiryolunu Rusların 2 yıllık işgallerinde Erzurum’un batısına kadar uzatması buna karşılık çağdaş demiryolunun işgalden ancak 20 yıl sonra Erzurum’a ulaşması dikkate şayandır. Coğrafya değişmediğine göre bu can damarı özenle açık tutulmalı, hiçbir şekilde ihmal edilmemeli, günlük mülahazalara maruz bırakılmamalıdır.
Birinci Dünya Savaşı akabinde içine düşülen işgal musibetten ders alarak, gerek Doğu Roma, gerek Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde yapılan uygulamalardan da esinlenerek Erzurum ve çevresini, yapılacak düzenlemeler ve uygulamalarla her açıdan özenle korumak gerekmektedir. Kanımızca içine düşülen bir felaketten kurtuluş, mutlak anlamda ancak onun nedenlerini ortadan kaldırmak, etkisiz hale getirmekle mümkün olabilir. Bilhassa dikkat edilmelidir ki; "Tarih mücerret bir ilim değildir. Tarih hayat içindir; tarih milletlerin, kavimlerin varlıklarını muhafaza etmek, kuvvetlerini inkişaf ettirmek içindir."[11]
[1] Enver Ziya Karal. Osmanlı Tarihi, IX. Cilt, İkinci Meşrutiyet ve Birinci Dünya Savaşı (1908-1918), , 414-424 ss
[3] Şerif (Soylu). Erzurum Vilayeti Sıhhi ve İçtimai Coğrafyası (hz. M. Küçükuğurlu), Trabzon, 2011, s 153
[4] Yunus Özger. Erzurum Valisi Mehmed Emin (Yurdakul) Bey’in Erzurum Vilayeti’nin ihtiyaçları ve gelişmesine ait layihası. Atatürk Dergisi 2006; 5(2): 115-150
[5] Tevfik Sağlam. Büyük harpte 3. Orduda Sıhhi Hizmet, İstanbul, 1941, s 276
[6] Tuncay Öğün, Vilayat-ı Şarkiye Mültecileri Unutulmuş Bir Göç Trajedisi, Ankara 2004, s. 38
[7] Süleyman TEKİR. Birinci Dünya Savaşı’nda Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz Rus İşgal Bölgelerinden yapılan göçler, ÇTTAD, 16 (32): 43-65
[8] Tuncay Öğün. Kafkas Cephesi'nin 1. Dünya Savaşı'ndaki Lojistik Desteği, Dergâh, İstanbul, 2015
[9] Mevlüt Yüksel, I. Dünya Savaşı’nda Erzurum’un İlk İşgal Günleri TAED 2008; 37: 259-287
[10] Bu elemanlardan en çok bilineni Polonya asıllı bir Rus Asilzadesi olan Mikhail Alekseevich Przhevalsky’dir. Przhevalsky dokuz yıl süreyle Erzurum’da çalışan ve bölgenin derinlemesine analizini yapan bir Rus subayıdır.
Teşekkür ederim sayın Hocam
Sayın Kadıoğlu, Keyifle okuduğum yazınızda bizlerin de bugüne kadar maalesef eksik bilgilere sahip olduğumuz acı gerçeğini de öğrenmiş olduk. TSK Genelkurmay Başkanlığı arşivine göre (sizin kaynak gösterdiğiniz) 1914 Nüfus sayımına göre kentimizde 134.377 Ermeni ve 4.864 Rum'un ikamet ettiği mesela... Kaleminize sağlık Sevgi ve saygıyla.
Her satırından büyük bir vukufiyetle yazıldığı hemen anlaşılan yazınızı zevkle okudum. Çok ta istifade ettim Senin de Pasinler lisesinin istikbal vadeden öğrencilerinden olduğun 1973 yılı 13 Mart kurtuluş gününde lise salonunda actigim. Ermeni mezalimi sergimiz büyük bir alaka görmüştü. Sonradan TBMM. başkanlığına kadar yükseln rahmetli valimiz Necmeddin Karaduman beyin de övgü dolu takdirlerine mazhar olmuştu. Kendilerine izah ve takdim ettiğim Ermeni mezaliminin çoğu hayatta bulunan canlı tanıklarından sesli ve fotoğraflı tesbit çalışmalarımdan çok etkilenmişti. Hemen yanında bulunan kaymakamımız Feridun Gültekin beye ; bu genç öğretmenimize çalışmalarında yardımcı olun Diye emir vermişti. Malesef bu çalışmalarımı benden kaynaklanmayan sebeplerden dolayı devam ettiremedin. Hayatımın hayıflandığım başarısızlığımdır. Senin çalışmaların bir hocan ve ağabeyin olarak beni çok gururlandırıyor hayıflanmamı hafifletilir Sağol varol Rabbimden ömrüne bereket niyaz ediyorum.