Muhteşem çağın mütevazi çocukları

Güneş Vakfı tarafından düzenlenen konferansta, internet ortamında, Prof. Dr. Erkan Göksu’yu dinledik. “Hiçbir insan ömrü makale, kitap, tebliğ vs bu konuları tamamen kapsayıp bitiremez. Amaç doğru bir Selçuklu tasavvuru verip, Türk tarihi içindeki yerini belirlemektir: bu 1 saatte Selçukluların her şeyi anlatılamaz. Selçuklularla ilgili genel bilgiler değil, algı problemi doğuran konular ele alınacak.” diyerek başladı. Devletlere ad verirken; 1-Türk devlet geleneği, 2-İslam kültürü, 3-Gelinen coğrafyadaki (İran) bilgiler, 4-Fethedilen yerlerin (Anadolu) bilgileri. “Selçukluların asimile olarak Fars kültürüne girdikleri iddiası var. Resmi dillerinin Farsça olması, devlet yönetiminde Türklerin dışlandığı, Türk düşmanlığı, Nizamülmülk’ün Türklere adeta savaş açması.” Üzerinde durdu;  “Bu görüşler oryantalist yaklaşım sonucudur. Selçuklular dönemindeki bilim ve sanat eserlerinin Farsça olması abartılmıştır. Avrupalılar Farsları seviyorlar, belki köken birliğinden dolayı.” Diyerek devam etti. Konuşmadan aldığımız notlar şöyle;

 

Nizamülmülk Türk devletinin bir veziridir ve yaptığı her şey Sultanın izin ve tasvibiyle çıkmıştır.

 

Anadil meselesi, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş yılları düşüncesiyle ortaya çıkmış. M. Altay Köymen’e göre Selçuklu sahası 10 milyon kilometrekare. Bugünün resmi dil düşüncesiyle bakılınca olumsuz. O dönemde resmi dil yok. Kitapların da Türkçe olmaması anlaşılabilir. Selçuklular döneminde Oğuz Lehçesi henüz yazı dili haline gelmemiş.

 

Ömer Hayyam, Nevruzname’de Arap harfleri ile Türkçe olarak “Gökte ay neyse yeryüzünde ok odur” diyor. Muhtemelen Karahanlı Türkçesi. Nizamülmülk ve bütün devlet çalışanları Türkçe biliyorlardı. Gazneliler- Dandanakan savaşında Sultan Mesut’un yenilirken gulamları “Sultanım kaç, esir düşeceksin”.” Sultan dinlemiyor. Biri Türkçe sesleniyor. Bunun üzerine Sultan kaçıyor. İbn Bibi bunların sarayda vs Farsça değil Türkçe konuştuklarını yazıyor, “Anadolu’da 5 dil konuşulurdu” yazıyor, fakat hangi diller olduğunu belirtmiyor.

 

Selçuklular Türk devlet geleneğini, sanatını, kültürünü hakim kılmış. Nizamülmülk’ün İsafahan’daki kabri mezbelelik, sünni olup Türk devletine hizmet ettiği için. Sadece eserini Farsça yazdığı için önemsiyorlar. Devletin sahibi sultandır. Selçuklu ikta sistemi yenilenerek Osmanlı’da tımar sistemi oldu. Gulam sistemi kapıkulu sistemi. Medrese Karahanlılarda başladı, Selçuklularda gelişti. Medrese bir Türk müessesesidir. Devlet teşkilatı… Türk sanatı, Türk mimarisi,… Isfahan, Nişabur’da Türk estetiği, Türk ruhu, … çok sonra Anadolu’da görüyoruz.

 

Selçukluların Türk diline, … uzak oldukları düşüncesini bırakmamız lazım. Türkmenler meselesi; Selçuklular Farslılaşınca Türkmenler isyan etti derler. Aynı durum Göktürkler çağında da var. Gene Oğuzlar isyan etmişti. Selçuklular yerleşik düzene geçince konar göçer Türkmenler zamanla isyan etti. Sosyokültürel ve ekonomik çatışma var. O dönemin şartları çerçevesinde değerlendirmek lazım.

 

Her konuşmada bunlar soruluyor. Sultan adları, tanınmış büyük hanedan adları ve unvanlarını almak adet. Bunlar günümüzün anakronik bakış açısıyla yanlış anlaşılıyor.

 

Siyasetnamede Nizamülmülk Fars, İslam gelenek ve kültürlerini de biliyor, Türk’ünkünü de öğrenmiş ve uygulamış, mesela kut meselesinde. Yerel yönetimle ilgili konuları Farslılardan almış, İslam ise merkezi otoritenin kuvvetlendirilmesinde ortaya çıkıyor.

 

Selçuklular ilk dönemine ait kayıp bir eser var: Melikname. Buradan bir iktibas, Ebul Ferec’e göre müellife bir Selçuklu büyüğü çok yaşlı olduğundan (İstihza) güya bir kurt Selçuklulara yol göstermiş (Süryani Mihail’de de varmış). Selçukluların hakimiyet alameti yay idi. Hunlardan Osmanlılara kadar ok yay önemlidir.  Selçuklu dönemindeki sporlar okçuluk, aya binme, çevgan, …

 

Bütün bu zorluklar, Selçuklular döneminde olup bitenleri Türkler yazmadığından çıkıyor. Selçukluları okuduğumuz Farsça kaynakların tamamı İran tarih yazımı geleneğinin bir ürünüdür. Nasırı Hüsrev, İsmailî olduğundan Selçuklular aleyhine yazmıştır.

 

Konuşma bittiğinde Mustafa Kemal’in 1931 yılında söylediği “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır” talimatını hatırladık. “Selçuklu çalışacak hocalara ihtiyaç var.“

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.