‘Milli mücadele’de Kayseri’ konulu sunduğum konferans

 Kayseri Valiliğinin ve Büyük Şehir Belediyesi’nin resmi davetlisi olarak 09.Kasım.2023 Perşembe günü Kayseri’deydim. Kayseri’de “Eyvan Sohbetleri” adıyla ayda bir konu seçilerek konferanslar düzenleniyormuş. Konferansların yürütücülüğünü İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü yapıyormuş.  Eyvan sohbetleri konferanslar dizininden birisini de  “Milli Mücadele’de Kayseri” konusunu seçmişler.

 

Beni “Milli Mücadele’de Kayseri” konulu konferansı vermek üzere davet ettiler.

Davetiye Eyvan Sohbetleri adıyla basılmış. Bu çok hoşuma gitti.

Akşam yemekte Kayseri İl Kültür Müdürü Doç. Dr. Şükrü Dursun Bey’e sordum. Eyvan Sohbetleri adı Kayseri’ye çok yakışmış, örnek bir adlandırma olmuş. Tebrik ederim. Kimin fikri?  Ortaklaşa alınan bir karar.  Müdür Bey Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü mezunu. Akademik çalışmaları “Anadolu Selçukluları Dönemi Kayseri Türbelerinde Taş Süsleme” ve “Anadolu Selçuklu Kervansaraylarında Süsleme” üzerine. Erzurum’daki Saltuklu dönemi eserleri üzerine sohbeti koyulaştırdık. Çok bilinçli ve çalışkan bir hocamız.

 

Kayseri’de kurumlar arasında bir dayanışma olduğu için kültür, sanat adına çok şeyler yapmışlar. Özellikle de kütüphaneler açmışlar, Kayseri Devlet Tiyatrosu’nu faaliyete geçirmişler, oyunlara başlanmış.

 

Eyvanı sordum. Eyvan: İran, Selçuklu ve Osmanlı mimarisinde sıkça rastlandığını, genel olarak binaların ortasında bulunan ve iç avluya açılan üç tarafı kapalı, üstü tonoz örtülü bir mekân.  Derslerden sonra hocaların ve öğrencilerin hem dinlenme, güneşlenme, gölgelenme hem de ders mütalaalarının devem ettiği mekân olduğunu ifade etti. Genellikle tek, çift veya üç eyvanlı planların görüldüğü medreseler arasında XIII. yüzyıla ait Kayseri’deki Çifte Minare, Sivas’taki Gökmedrese, Burûciye Medresesi ve Çifte Minareli Medrese ile Erzurum’daki dört eyvanlı Çifte Minareli Medreseleri örnek verdi. Bu üç kenti çok severim bunlara Konya’yı da ekledi. Konya Selçuk Üniversitesi’nde Araştırma Görevliliğine başladığını,  kenti yakinen tanıdığını ve sevdiğini belirtti. Ben de Selçuk Üniversitesi’nde doktoramı yaptığımı söyledim.

 

Konferans vereceğim yer de çok anlamlıydı.  13 Eylül 1893 kurulan Kayseri Lisesi “Millî Mücadele Müzesi” yapılmış. Lisenin bahçesine yeni ek binalar yapılarak eğitime oralarda devam edildiğini söylediler. 

 

Akşam saat 18.00’de konferansı vermek üzerek müzeye gittiğimde çok duygulandım. Çünkü ben de o liseden fark dersleri vererek mezun olmuştum. Yine İlahiyat son sınıfta stajımı orada yapmıştım.

 

 Milli Mücadele Müzesi’nde, Milli Mücadele’de Kayseri konulu konferans Cumhuriyetimiz yüzüncü yılı faaliyetleri arasına çok uygun düşmüştü.

 

Değerli dostlarımım hemen hepsi gelmişlerdi. Salon doluydu.

 

 İstiklal marşımızı okuduk. Öz geçmişim okundu. Kürsüye davet edildim. Milli Mücadele Müzesi’ndeki bütün görsel ve yazılar Kayseri’nin Milli Mücadele’de neler yaptığının şahididir. Emeği geçen herkesi tebrik ederek konuma başladım.

 

Büyük Milet Meclisi’nde Ankara düşerse başkenti nereye götürelim tartışmalarında Kayseri’ye karar verilmişti. Bazı bakanlıklar Kayseri’ye taşınmıştı. Kayseri Lisesi Büyük Millet Meclisi olarak hazırlanmış, levhası takılmıştı. Kayseri’de yurdun işgal edilen yerlerinden kaçakaçlıktan gelen misafirlere kucak açılmış, yetim çocuklar yetim yurtlarına yerleştirilmişlerdi. 

 

Kayseri eşrafı, ulaması, mekteplisi kısaca halkı Yunanlıların İzmir’i, Fransızların Maraş’ı, işgal kuvvetlerinin İstanbul’u işgal ettiklerinde mitingler düzenleyerek, telgraflar çekerek direniş göstermiştir.

 

Sivas Kongresi’ne üç delege göndererek vatanın kurtuluşu için alına karalara imza koymuştur.

 

 Kuvayı Milliye’nin yanında yer almıştır.

 

Siyasi teşkilatlanmada elini çabuk tutarak İhtiyat Zabitan Teavun Cemiyeti, Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti, Reddi İlhak Cemiyeti, İntikam Alayı, Muallim ve Muallimler Derneği, Umum Türk Ortodokslar Kilise Kongresi kuruluşlarıyla Milli Mücadele’nin hayırla sonuçlanması için çabalarını eksik etmemiştir.

 

Erzurum ve Sivas Kongrelerinden sonra Heyet-i Temsiliye üyeleri ve Mustafa Kemal’in ilk sınavlarını verdikleri şehir Kayseri’ydi. 19 Aralık 1919 günü Kayseri halkı ellerine al bayraklar alarak ilk defa vatanın kurtuluşu için yola çıkan Heyet-i Temsiliye üyelerini ve Mustafa Kemal’i görme heyecanı içeresindeydiler. Üzerine düşen misafir perverliği gösterip Milli Mücadele’nin yanında yer aldıklarını gösterdiler.

 

Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliye namına Mustafa Kemal Kayseri halkına takdir ve şükranlarını bildiren beyanname yayınladı.

 

Kayseri Anadolu’nun kalbi ve vatanseverliğinin heyecanını bütün nefsinde en güzel temsil ve meydana çıkarmış kuvvetli, zeki, muktedir ve samimi bir çalışma merkezi olduğunu belirtmişlerdir.

 

Kayseri uleması, müftüsü Anadolu fetvasına imza koyarak mücadelenin başından sonuna kadar desteklerini esirgemediler. Camiler ve miting alanları aynı duygu ve düşüncede tek yürekti. Kayseri’de Türk Ortodoksları Milli mücadeleyi desteklediklerini kilise kongresinde beyan etmişlerdi. Türk ordusunun zaferleri için camilerde ve Ortodoks kiliselerinde dualar ediliyordu.

 

Kayseri annelerinin tek yürek oluşu, savaş alanına giden yardımlara katılmaları, yer yer eşkıyalarla silahlı çarpışmalarla girmelerine tarih şahit olmuştur. Maddi gücü yeten herkesin cephe için toplanan yardımlara katılmaları takdirin ötesindedir.

 

Kayseri’de zor şartlara rağmen çıkan “Adana’ya Doğru”, “Yeni Gün”, “Sebilürreşat” gazeteleri milli uyanışı sağlıyor, halkı bilgilendiriyorlardı.

 

Güney Cephesine İntikam Alayını göndererek Haçın ( Saimbeyli) Ermeni isyanını bastırmıştır.  Kayseri Batı cephesi için en büyük lojistik merkezlerden birisiydi.

 

 

Milli Mücadele’de Kayseri’nin çabalarının yeterince bilinmediğini, Kayseri’nin vatanın kazanılmasında şunları keşke yapsaydı denecek bir durum bırakmadığını ifade ettim.

 

Mustafa Kemal, harp sahasında Türk milletini yakinen tanıdığı için milletine güveni ve inancı tamdı. Kayseri’de de bunu yakinen görmüştü.

 

Türkiye Türklerinden anlayışıyla mücadeleye girişilmişti. Savaştan yenik çıkan Almanya, Avusturya ve Macaristan devletleri yeniden bir kurtuluş mücadelesine girişemediler. Çünkü ne Türk milleti gibi bir milletleri ne de Mustafa Kemal gibi bir komutanları vardı. Mustafa Kemal ülkü sahibi birisiydi, ideolog değildi.

 

Mustafa Kemal 1920 ‘de mecliste tarihi şu konuşmayı yapar: “Bazı arkadaşların yoksulluk içinde bu büyük dâvanın başarılamayacağını zannederek, memleketlerine dönmek arzusunda olduklarını duydum. Arkadaşlar! Ben sizleri bu millî dâvaya silâh zoruyla davet etmedim, görüyorsunuz ki sizi burada tutmak için de silâhım yoktur. Dilediğiniz gibi memleketlerinize dönebilirsiniz. Fakat şunu biliniz ki, bütün arkadaşlarım beni yalnız bırakıp gitseler, ben bu Meclis-i Âli'de tek başıma kalsam da mücadeleye ahdettim. Düşman adım adım her tarafı işgal ederek Ankara'ya kadar gelecek olursa, ben bir elime silâhımı, bir elime de Türk bayrağını alıp Elma Dağı'na çıkacağım. Burada tek başıma son kurşunuma kadar düşmanla çarpışacağım. Sonra da bu mukaddes bayrağı göğsüme sarıp şehit olacağım. Bu bayrak kanımı sindire sindire emerken, ben de milletim uğruna hayata veda edeceğim. Huzurunuzda buna ant içiyorum.” (1920-Birinci Büyük Millet Meclisi'nin gizli celsesinde).

 

Kayseri milli mücadelede vatanın kurtuluşu ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda üzerine düşeni yapmıştır. Sorunlar çıkartan değil, çıkan sorunlara çözümler üretmiştir. Türk demokrasisine katkıda bulunmuş Türkiye Cumhuriyeti’ne Abdullah Gül Bey’i Cumhurbaşkanı yetiştirmiştir. Cumhuriyet de ona bu imkânı vermiştir.

 

Samuel Phillips Huntington “Biz Kimiz” adlı eserinde Amerika Birleşik Devletleri halkı Anglosakson ve Hristiyan’dır cevabını verir.

 

 Bu anlayıştan mülhem ben de Biz kimiz? Cumhuriyetin Nezafeti adlı eserimin arka kapağındaki Isparta Sağlık müdürü Dr. Besim Zühdü Bey’in 1922 yılında yayınladığı yazısını okuyarak bu soruya cevap aradım: 

 

“Son otuz kırk sene zarfında Anadolu evlatları kendilerine bir mezar-ı âdem/mezarları dahi bilinmeyen Balkan şahikalarında/yüksek dağ tepelerinde, Arnavutluk derinlerinde, Yemen çöllerinde aralıksız didinir, çırpınır, parçalanır ölür. Bakiye-i suyufdan /kılıçlardan kurtulan ancak sekiz on sene sonra bitap/ yorgun, hasta ve sakat bir halde kimsesiz yurtlarına dönebilirlerdi. Bugünkü nesil işte bu hasta dirilerin malul/sakat, hasta ve yorgun olan evlatlarıdır. O evlatlar ki ratıp /nemli bir kulübede, çıplak bir halde bir parça kuru arpa veya çavdar ekmeği yiyerek bir tas ayranla maddi ve manevi bir sükûta/hayal kırıklığına bir de nezafeti âdem-i riayet/temizliğin yokluğu yüzünden zuhur eden hastalıklar; emraz-sâriye/bulaşıcı hastalıklar ve zühreviye/frengi, belsoğukluğu gibi cinsel ilişkilerle bulaşan hastalıkları, Anadolu için daima bela olan sıtma da buna ilave edilirse Anadolu Türkü’nün ne gibi şartlar altında yetiştiği anlaşılabilir.” 

 

Sivas Kongresine katılan delegelerden birisi olan Nuh Naci (Yazgan) Beyin Verem Savaş Dispanserini açması bu anlayışladır. Ülkemizde her dört kişiden birisi veremliydi.  Cumhuriyet kurulduğunda hükümetler üç beyazı, üç siyahı tedarik etmek için çırpınmıştır. Un, şeker ve bez. Kayseri’de Sümer Bez Fabrikası öncelikle neden kurulmuştur. Okul önlüklüklerimiz siyahtı. Çünkü kir götürüyordu. Sabun çok kısıtlıydı. Demir, kömür ve neft( petrol/gazyağı)  yoktu. Sabrınızdan dolayı teşekkür ederim.

 

Kısaca özetlediğim konferansı bu cümlelerle tamamladım.

 

 

Dostlarımla toplu fotoğraf çektirdik. Hasret giderdik. Misafir olduğum üç gün içerisinde çok sıcak ilgi gördüm. Özellikle İl Kültür ve Turizm Müdürü Doç. Dr. Şükrü Dursun ve Kültür Hizmetleri Şube Müdürü Erkan Erdoğan Beylere teşekkür ederim.  

 

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.