Devletin yürütme organının, faaliyetlerini gerçekleştiren emekçilerin hakkı olan toplu iş sözleşme süreci başladı. Yasama, yürütme ve yargı devletin ana organları. Bu üç kuvvettin faaliyetlerini sürdürmeye çalışan yurttaşların aylık gelirleri birbirlerinden farklı. Yasama organı çalışanları en yüksek aylık geliri elde ederken, yürütme organındakiler en düşük geliri elde etmekte. İşin bence ilginç kısmı ise, yasama organının kararları doğrultusunda rakamlar belirlenmekte. Yani, kuvvetler birbirinden ayrı ama ipler sanki yasamanın elinde. Yargı organı ise adeta hakem görevini üstlenmiş gibi denilebilir.
Yasama karar verir, yürütme uygulamaya çalışır. Uygulama esnasında sorunlar yargıya taşınabilir veya taşınmaz. Yargıya erişebilen sorunlarda, yürütmeyi durdurma kararı verilir ya da verilmez. Yargı kararına göre yasama yeni karar verir veya vermez.
Verilen kararın sağlıklı uygulanabilmesi için yürütme organına ihtiyaç elzemdir. Yürütme organında yaşanan aksaklıklar da usulüne uygun bir şekilde, yasal yollar ile yargıya taşınabileceği gibi; günümüzde kimi çevrelerce pek makbul karşılanmayan çeşitli yollarla, yasa teklifi için, ulaşılabilindiği takdirde direk yasama organı yetkililerinin kulaklarına fısıldanarak meram dile getirilebilir.
Hakkını hukukunu bilen yurttaşların çoğunlukta olduğu ülkelerde, organlarda çalışan emekçiler arasındaki gelir seviyesindeki farklılıklar kabul edilebilir düzeylerdedir. Tabi oldukları anayasayı ve çalışma prensiplerini bir defa bile okumadan yaşamsal faaliyetlerini sürdüren yaşayanların bulunduğu coğrafyalarda ise, bu işler vekâlet sisteminin ahenginde güven esaslı şekilde, huşu ile devam eder. Güvenin sürekliliği konusunda olası suiistimaller sonucunda, denge önce yavaş bir şekilde bozulur. Güven sağlayan otoritenin yüce kudretine vicdani ağırlık ya yavaşça teslim edilerek denge tekrar sağlanır ya da ani bir konsantrasyon eksikliği nedeni ile kaza kaçınılmaz hale ulaşır.
Prestij ölçütünün; devletin resmi törenlerinde ve onur konuklarının ağırlanma süreçlerinde sergilenen lüks ve ihtişam içerikli misafirperverlik gösterileri yerine, o ülke için çalışan emekçilerin gelir seviyesindeki kudreti, yurt dışında sergileme olanaklarının miktarı ve çeşitliliği olarak kabul edilmesini aynı zamanda standarda bağlanması gerektiğini düşünüyorum. Kudret gösterisi yapılmak isteniyorsa ihtişamlı idari binalar yerine, memurlara onurlu yurt dışı tatil imkânı sağlanması, hem kültürler arası iletişimin kuvvetlenmesine, hem uluslar arası ticaret hacminin artmasına, hem de misafir olunan ülkedeki insanların yaşam standartlarının karşılaştırılması hakkında daha detaylı ve gerçek bilgiye erişmesine sebep olur. Bu şekilde ülke gücünü kültürel manada daha etkili bir şekilde gösterebilir.
Bir devlet başkanının ya da üst düzey yöneticinin, olası yurt dışı seyahatlerinde ağırlanma prosedürlerini her defasında ülkeye sağlıklı bir şekilde döndüğünde; halkına açık ve anlaşılabilir bir dille anlatan liderlere pek rastladığımı söyleyemem. Mesela, ABD başkanı Joe Biden’ın olası Türkiye ziyaretinde karşılaşacağı misafirperverliği ABD’ye dönüşünde, detaylı bir şekilde basın açıklaması ile anlatır mı? Hayır. Ama bir memur yurt dışı tatili sonrasında, yediği içtiği kendisine saklamakla birlikte, gezip gördüğü yerleri memur arkadaşlarına, komşularına ballandırarak anlatıp, yayım çalışmasını severek ve isteyerek gönülden hem de ücretsiz bir şekilde gerçekleştirebilir.
Şimdi memurlar bırakın ailecek yurt dışı tatile gitmeyi, neredeyse il dışındaki büyüklerinin bayramda elini öpmeye bile zor gider durumda diyebilirim.
Memurun maaşı az gelirse ne olur? Sorusunu sorarım hep.
Cevap: Memur fakirleşir.
İngilizce ‘Civil servant’ yani sıradan insanların kölesi anlamını taşıyabilecek bu öbek, günümüzde ‘memur’ olarak tercüme edilmiştir.
Sıradan insanların kölesi fakirleşirse, köleden sağlanan hizmetin etkinliği ve kalitesinde değişimler söz konusu olabilir. Hizmetin etkinliğinin ve kalitesinin düşüşü, hizmet alan sıradan insanları rahatsız edebilir. Mevcut rahatsızlık; anayasaya göre 5 yılda bir adeta bahşedilmiş tercih hakkı kullandığı takdirde, sıradan insanların karar verme sürecini etkileyebilir. Bundan önceki sözleşme dönemlerinde zamlardan memnun olan ve ya memnunmuş gibi görünmek zorunda kalan kesimin sayısı, memnuniyetsizliğini ifade edebilen kesime göre çoğunlukta olduğu için, bu durum yerel seçimlerde gerçekleşen öncü değişimler dışında pek görünür olmadı. İktidar her seçimde güven tazeledi. Güvenin yeniden tazelenmesi veyahut güven kazanılması için bilhassa memnuniyetsiz kesimin taleplerine kulak kabartabilir. Sözleşme masasında memurları temsilen oturanların taleplerini, hükümetçe makul olmayışının nedenlerinin de açık yüreklilikle ve şeffafiyetle, sıradan insanlarla anlaşılır bir dille paylaşılmasında ne gibi sakınca olabilir ki?
Memur ve işçi kesimi sendikalaşmadıkça bu böyle devam eder. Ya hiç vermeseydi korkusu ile giderek fakirleşmek bu yüzden.