Mebus sen ölmez misin,  öleni görmez misin?

Ülkenin kalbinin attığı TBMM, ülke meselelerinin konuşulup çözüme kavuşturulduğu meselelerden ziyade, renkli ve ibret dolu olaylara sahne olmasıyla hafızalarda yer ediyor.

 

Demokrasinin vermiş olduğu özgürlük çerçevesinde milletin vekilleri, ülkenin en can alıcı meselelerinin konuşulduğu anlarda dahi kavgalarını, hakaretlerini, bağrışma ve çağrışmalarını eksik etmeyerek seçmenlerinin ve parti liderlerinin gözüne girmek isteyip, ön saflarda görünmek istiyorlar.

 

Bilgi, görgü, birikim gibi vasıflardan noksan olanların başvurdukları bu saldırgan tutumlar, elbette ki kol gücüyle her şeyi halledeceklerini düşünen ilkel kafaların sığındıkları yegâne yöntemdir.

 

Siyaset dünyamızda,  hayatın her türlü zorluklarını göğüsleyip, bileğinin hakkıyla meclise girenler olduğu gibi paraşütle meclis sandalyelerine konanlarda yok değildir.

 

Ata’dan dede ’den, siyaseti geçim kapısı görüp, siyasetten nemalananların yanında, muhakkak ki iyi niyetler ve hasbi düşüncelerle de meclise girenler olabiliyor. Ceylan derisi koltuklara oturup, parti taassubu kalıplarına girilince, İdeolojik ilkeler genelde rafa kaldırılıp, yeni bir hayat tarzı ile yanlışlar doğru, doğrular yanlış olarak algılanabiliyor.

 

Bu atmosfer içinde hayatın gelip geçici olduğu, nefes alıp vermenin sayılı olduğu, bir hesap gününün olacağı hakikatleri unutulmaya başlanıyor.

 

Vatandaşın çöpleri karıştırdığı, geçim sıkıntısının tavan yaptığı anlarda dahi meclis bahçesinde mangal partileri yapma taşkınlığı sergilenebiliyor.

 

85 milyon insanın sorumluluğunu yüklenen mebusların aldıkları maaşların hakkını vermeleri, kendilerine sunulan statü ve imkânları hakkıyla kullanmaları, beytulmal’ın hakkını korumaları vatandaşın beklentileri arasında ilk sırayı almaktadır.

 

Hakkın yanında yer almak, adaletli duruş sergilemek, ayrımcılık yapmamak, verilen yetkiyi iyi kullanmak, sorunlara çözüm bulmak, hukuku üstün tutmak, eğilmeden, kırmadan, dökmeden, sorumluğunu yerine getirmek, Kenar-ı Dicle’de ki koyunun hesabını yapmak, kutsal değerleri siyasi malzeme olarak kullanmamak, dürüst ve ahlaklı olmak, çok çalışmak, vicdanlı ve merhametli davranmak ideal vekillik göstergeleridir.

 

Bu gerçeklerden uzak bir anlayış ise beyhude geçmiş basit bir heves olarak unutulup gidecektir.

Oysa, Meclis çatısı altın da görevini hakkıyla yapanların tarih sayfalarında yer alıp nesiller boyu hayırla yâd edildiklerine şahit olmaktayız.

 

Günlük yaşamda tanık olduğumuz bazı olaylar, insana nereden gelip, nereye gideceğini, hayatın oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu bize anlatır ve duyurur.

 

Geçen gün, meclisteki bütçe görüşmeleri sırasında kürsüde konuşurken kalp krizi geçirerek yere düşen Milletvekili Hasan Bitmez’in son görüntüleri, anlayanlar ve ibret almasını bilenler için çok ders verici bir tabloydu.

 

Birkaç dakika önce akıcı bir lisanla konuşan ve özgürce fikirlerini söyleyen milletvekilinin, bir anda dünyadan kopması sanki de karşısındakilere “Ey, dokunulmazlık zırhıyla kendini güvende hissedenler, dünyayı; yiyip, içip, keyif sürmekten ibaret sananlar, hiç ölmeyecekmiş gibi havalarda uçanlar, Allah’a kulluğu bırakıp küçük tanrıların peşinde koşanlar, verilen görevi hakkıyla yerine getirmeyenler, üç beş günlük saltanat için kendini avutanlar, benim hayattan kopma anımı hatırlayıp kendinize çeki düzen verin” der gibiydi.

 

Vekiller arasında,  bu acı tabloyu Allah’ın gazabı olarak niteleyenlerin olması ise siyasi hırs ve öfkenin insanda sağduyulu düşüncenin önüne nasıl geçtiğinin göstergesiydi.

 

Mecliste yaşanan acı olay, “Nasıl bakarsan öyle görürsün. Nasıl görürsen öyle düşünürsün, Nasıl düşünürsen öyle yaşarsın” sözünü tekrar hatırlatırken, aramızdan ayrılan milletvekili kardeşimize Allahtan rahmet, acılı ailesine başsağlığı dilerim.

 

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.