Mal canın yongasıydı, can ilan edilmezden önce

Okurdan geri bildirim alınca o kadar memnun oluyorum ki bilemezsiniz.  Önceki dönemlerde mesai arkadaşım hayvan sever Artvinli Deli Kadir’den gelen çağrı üzerine kaleme aldığım bu yazıyı paylaşmak isterim. 

 

Karşıyaka’da komşum Hacı Ömer, Ankara’da askerlik hizmetini tamamladıktan sonra, Sudi Arabistan’da yıllarca inşaatlarda çalışmış, şimdiki günlerini de klima tamiratı ile geçiren 65 yaş üzeri bir yaşayan. Karşılaştığımızda ilk köpeği Linda ile tanıştırdı beni. Bende hemen Linda’nın fotoğrafını çekince hoşuna gitti. Komşuluk sürecimizde geçen yıllar Linda’yı hırpaladı. Birlikte geçirdikleri 16 yılın ardından Linda hastalandı.

 

Hayvan severlerin en çok korktuğu ve akıllarına getirmek istemedikleri durum vuku buldu. Linda’yı kayıp ettiğini; bir İzmir bahar akşamı saat 19 sularında sokakta hıçkırarak ağlayan erkek sesinden duydum. 2 gün geçti Hacı Ömer ortada yok. Bir gün sonra Ömer abiyi Mehmet İhsan Zeyrek sokağında gördüm. ‘Linda gitti.’ dedi. Dedim defin işlemi yaptın mı? Doğançay Müslüman mezarlığına defnettiğini söyledi. ‘Aman abi ne yaptın!’ dedim.  ‘Yarın gidelim o işi halledelim. Olmaz o orda!’ dedim. ‘Seyrek’te köpek mezarlığı varken sen niye oraya gömdün!’ dedim. ‘Haklısın’ dedi. İtiraz edecek dermanı yoktu zaten. Yeri de pek içine sinmemişti anlaşılan. Yine iş yerimden izin aldım düştüm yollara. Doğançay müslüman mezarlığına girişte ada parseli sorduğumda; imam hem meraklı, hem de teselli eder şekilde yardımcı olmaya çalıştı. Defin edilenin bir köpek olduğunu duyunca gözleri fal taşı gibi oldu. ‘Nasıl yaparsınız böyle bir şey!’ deyince ortalığı sakinleştirmek için elimden geleni yaptım. Dedim ‘Seni de, Linda’yı da, Hacı Ömer’i de bu stresten kurtaracağım.’ Neyse bulduk ada parseli. Nakil işlemini Seyrek’te konumlandırılmış İzmir Anakent Belediyesinin Köpek Bakım Evi hizmeti veren tesisine gerçekleştirdik. 60 tl karşılığında defin için hazırlanmış mezarlığa görevliler eşliğinde nakli yapıp, tüm yasal işlemleri veteriner hekimler eşliğinde hijyenik koşullar altında gerçekleştirerek tamamladık. Mezar taşının üzerine de isimliğini yazdırıp ayrıldık.

 

 

Hayatımızı gerek direk, gerek dolaylı yakından etkileyen, önemli bir kesimin hayat arkadaşı olan bu canlılar için hazırlanan yasa tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisine Haziran ayının sonu itibari ile sunuldu. Yasa tasarısını; evcil hayvanların mal kapsamında çıkarılması, hayvanlara yasalarla tanımlanmış hak ihlallerin caydırıcılığında artış tedbirleri ve yerel yönetimlerin konu ile ilgili yetki ve sorumluluklarındaki artışlar şeklinde özetleyebiliriz.

 

 

Hayvan hakları temsilcilerinin tasarlanan yasada belirtilen cezai yaptırımlarından yetersizliğinden, at yarışlarının kapsam dışında kaldığından, avcılık ile mücadele ilgili herhangi bir ilerleme kayıt edilemeyişinden,   memnuniyetsizliğini belirtmekte.

 

Çalışmalarından dolayı sivil toplum örgüt temsilcilerine saygılarımı sunuyorum lakin ben farklı bir hususa vurgu yapmak istiyorum. Dünya gelelinde tavukçuluk endüstrisinde günümüz teknolojisinde çözülemeyen erkek civciv itilafı muvzusu halen gündemde. Malumunuz erkek civcivler dişi civcivlere göre daha geç kesim olgunluğuna ulaşmaları ve horoz olduklarında yumurtlama kabiliyetlerinin olmayışı gerekçeleriyle ekonomik değeri olmadığı için sektör atığı olarak nitelendirilmektedir. Dünya genelinde yılda yaklaşık 7 milyar erkek civcivin canlı olarak preslenerek, havasız ortamda bırakılarak ya da CO2 (Karbon di oksit)’e tabi tutularak yok edildiği aşikar. Türkiye’de dünya tavukçuluk endüstrisinde öncüler arasında yer alan ülkeler arasında olduğu için durum farklı değil. Her ne kadar yumurtalardan alınan sıvı ile cinsiyet tayini veyahut özel ışınlar ile yumurtadan cinsiyet tayini konusunda araştırmalar devam etse de, yumurtadan çıkan civcivin 72 saat içerisinde itilafı konusunda Avrupa Birliğinde yasalar hükmünü sürdürmekte.

 

Ne güzel türkülerimiz var bizim;

 

Yumurtanın kulpu yok/ Gözlerimde uyku yok/ Sür gemici gemiyi/ Hiç kimseden korkum yok/ Yumurtanın sarısı yere düştü yarısı/ Yarısından fayda yok / Kaç kız gece yarısı...

Nakaratını dinlerken; kahvaltılarımızda rafadan yumurtayı sıcak ekmeğimizi bandırarak yediğimiz bolluk günlerinde, üretim süreçlerinin perde arkasında gerçekleşen yetiştiricilik gerçeklerini bir kenara bırakıp, yolumuza kararlı adımlarla bazen homurdanarak sessizce devam ederiz.

 

Yeni yasa tasarısının hayırlara vesile olması dileklerimle,

 

Esenlikler dilerim.

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Ruhsar Yanmaz 06 Temmuz 2021 21:10

    Nasıl acı bir gerçeği kaleme almışsın. Yumurtayı yerken bu gerçeği hep hatırlayacağız. Yaşamın eziyetle sona ermesi çok acı. İnsanlar çok acımasız. Oysa onları da insan gibi düşünmeyi öğrensek yaşam haklarına daha çok saygı duyabiliriz.