Çocuktuk…
Bedenimiz küçük olsa da kocamandı yüreğimiz.
Hem evin morbidi (getir-götürcüsü), hem evin ekmek getireni, hem evin namus bekçileriydik biz…
Kışın okur, yazın çalışırdık.
Yaz tatillerinde aile ile birlikte yazlığa, beş yıldızlı otele, en kötü ihtimal tatil beldelerine gidildiğini çok çok sonraları öğrendik.
Sömestre tatilinde Abant, yaz tatilinde Bodrum…
Bayram tatilinde Kapadokya…
Bunları 20’li yaşlara gelince televizyondan duyduk.
Biz çocuktuk ve hep çalışırdık tüm tatillerde…
Çekirdek, limonata satar, en azından derme-çatma sandığımızla ayakkabı boyardık.
Yaz tatili boyunca çalışırdık… Bir önlük, bir çift kundura parası biriktirmek için… Öyle büyüdük biz…
Bize göre tatil demek sadece ‘okul yok, çalışmak var’ demekti.
Biz çocuktuk…
Ve en çok Ramazan ve Kurban Bayramlarını severdik…
Çünkü o gün şeker toplardık.
Sadece o gün çalışmazdık…
Sadece o gün ekmek derdimiz yoktu.
Ve sadece o gün özgürdük.
Ve biz sadece o gün çocuktuk.
Arefe günü…
Alınmışsa yeni kıyafetlerimizi giymek için sabahı zor ederdik.
Yastığımızın altında saklardık yeni alınan kara lastiklerimizi…
Tokadını yediğimiz eller o gün okşardı saçımızı…
Sadece o gün çalışmadan para kazanırdık bayram harçlıkları sayesinde.
Ezilen, hiç çocuk olamayan bir neslin son kuşağıydık biz…
Sadece o gün sınırsız oyun oynama hakkımız vardı.
Oyuncaklarımız hiç olmadı ama gülmekten karnımızı ağrıtan oyunlar icat ederdik.
Birinin oyuncak arabasıyla tüm mahallenin çocukları oynardı sırayla…
Bir Alamancı çocuğu varsa o mahallede bisiklet var demekti.
Ve biz sıraya girer izin verirse bir-iki tur atardık, rüyalarımıza giren o bisikletle.
Oyun parkımız yoktu ama tüm sokaklar bizimdi.
Taşlarla kale yapar plastik top patlayana kadar maç yapardık.
Ta ki sahibi kızıp topunu alıp gidene dek…
Ve biz çocuktuk seksenlerde-doksanlarda…
Ayakkabımız yırtılmasın diye çıplak ayakla top oynayan kuşağın çocuklarıydık.
Çünkü yırtılırsa ayakkabılarımız dayak yiyeceğimizi bilirdik.
Annemizin içine civil peynir koyup elimize tutuşturduğu dürümlerle büyüdük.
Biz çocuktuk…
Canımız hiçbir şey çekmezdi. Bir gofret mutlu ederdi bizi.
Elimizden tutulup mağazada tepeden tırnağa hiç giydirilmedik.
Şımarmak gibi bir seçeneğimiz olmadı hiç.
Biz çocuktuk, seksenlerde-doksanlarda…
Küçüktük ama hiç çocuk olamadık biz…