İnsan ve Tarih

İnsan ve tarih arasında nasıl bir ilişki vardır?  

 

Bu soruya meslektaşım ve mesai arkadaşım Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Cihan hocamızın kaleme aldığı JOSÉ ORTEGA Y GASSET’DE İNSAN VE TARİH FELSEFESİ adlı eserinden cevap arayacağım. Eser Çizgi yayınlarından 168 sayfa olarak çıkmış. Bir çırpıda okunacak bir çalışma. Eser iki bölümden oluşuyor. Birinci bölümde Ortega’nın insan felsefesi, ikinci bölümde Ortega’nın tarih felsefesi ele alınıyor. Batı Felsefesi içerisinde Ortega’nın insan ve tarih anlayışının değeri tartışılıyor.  

 

José Ortega Y Gasset 1883-1955 yılları arasında yaşayan, Türkiye’de de tanınan son yüzyılda etkili bir İspanyol filozofudur.  Tarihsel Bunalım ve İnsan, Sevgi Üstüne, Avcılık Üstüne, Üniversite Misyonu, Kitlelerin İsyanı, Sistem Olarak Tarih, Sanatın İnsansızlaştırılması ve Roman Üzerine Düşünceler gibi eserleri Türkçemize tercüme edilmiş.  

 

Ona göre insan nedir? 

 

İnsan, “yaşadığı hayatın toplamıdır.”  

 

İnsan olmuş olan bir varlık değil, tarih ve toplum içerisinde olmakta olan bir varlıktır. Bu nedenle akıl da mutlak anlamda değil, olmakta olan, olgunlaşan bir kavramdır. Bu yaşamda insan yalnız başına değil, diğer insan ve varlıklarla ilişki içerisindedir. İnsan hem kendisiyle hem de dışında dünya ile meşgul olur, yönelir, eylemde bulunur ve ilgilenir.   Bu oluşumda gerçeklik insanın kendi yaşamıdır. Kendi yaşamı demek aklıyla oluşturduğu yaşamın biçimi ve işlevidir. Her insan teki evrene ve dünyaya kendisinin oluşturduğu gözlükten bakar. Bu nedenledir ki, mutlak ve değişmez doğruların yerine, bireyler kendi yaşamlarına dayanarak farklı bakış açıları oluştururlar. İnsanda tarağın dişleri gibi bir düşünce ve eylem ortaklığı yoktur. Bir yemek pişirmede bile farklılıklar vardır.  

 

İnsan tarihin sarmalındadır.  İnsan yaşadığı çağın ve ortamın çocuğudur. “Tarihsel akıl” yaşamsal aklın daha belirginleşmiş ve elle tutulur somutlaşmış halidir. Bu nedenle ‘olan insanı’ tarihte tanırız. Tarihi, mumyalar müzesi olmaktan çıkartarak,  geleceğe ışık tutan bir değerler müzesi yapmak gerekir. 

 

Burada Ortega’yı daha yakından tanımamız için İspanya Siyasi Tarihi hakkında kısa bilgi vereyim:  

 

İspanya 1936-1939 yılları arasında üç yıl süren bir İç Savaşı yaşadı. Bu savaş İkinci Dünya Savaşı’nı hazırlayan nedenlerden biridir.  

 

İç savaş Milliyetçiler ve Cumhuriyetçiler olarak iki grubun arasında oldu. Almanya ve İtalya Milliyetçileri, Sovyetler Birliği ise Cumhuriyetçileri destekledi.   

 

Savaşı Milliyetçiler kazandı ve General Franco, 1939’dan öldüğü yıl olan 1975’e kadar İspanya’yı diktatörlükle yönetti.  

 

Bütün sol partiler Franco rejimi yapısı içinde tasfiye edildi. Yarım milyon ölü-yaralı, bir milyondan fazla sürgün ve sınırsız tahribata sebep olarak ülkeye bu baskı rejimi hâkim oldu. Savaş sonrası cumhuriyetçilere karşı cadı avı başlatıldı. Yüz binlercesi tutuklandı. Binlerce cumhuriyetçi başta Fransa olmak üzere başka ülkelere kaçtı.  

 

1936-1945 yılları arasında ülkeyi terk edenlerden biri de Ortega oldu. Önce Fransa’da sonra da Arjantin’de yaşadı. Ömrünün son yıllarında tekrar İspanya’ya döndü ve 72 yaşında öldü.  

 

Bu iç savaş nedeniyle Ortega, felsefe anlayışını yaşanan ve olmakta olan hayata dayandırdı.  

 

“Ben zorunlu olarak özgürüm” der. Gerek ferdin gerekse toplumun tarihsel hayatı başarı ve başarısız, sevinç ve üzüntü, zafer ve yenilgi ile doludur. Ona göre, taşa bir varoluş verilmiştir, onun olduğu şey olması için çarpışması, mücadele etmesi gerekmez. Oysa insan, içinde bulunduğu her anda, varoluşunu yeniden yaratmak, özünü belirlemek durumundadır. Hayat felsefesi de bu düşüp kalkmalarla anlamlandırılır ve yorumlanır.  

 

“Kitlelerin İsyanı” anlayışında evet insan tarihin kucağında şekillenir. Ancak sıradan niteliksiz insan kalabalıklarının oluşturduğu kitlelerin arasında fertlerin kaybolup gitmeleri tehlikesi her zaman vardır.  Hele hele bu vasıfsız kitlelerin yönetimleri ele geçirmesi karşısında seçkinlerin susması acı sonuçlar doğurmaktadır. “Yaşamak, ortamın çaresiz tutsağı olmaktır.” Tutsaklıktan çıkış yolu devlet ve bilim insanının, aydının, düşünürün, edebiyatçının, sanatçının, gazetecinin sorumluluğundadır. Ortega bu anlayışından ötürü felsefesini, üniversitede verdiği dersler ve kitapların yanı sıra gazete ve dergi aracılığıyla da halka ulaştırmaktaydı. Dostları Ortega’ya bu çabalarından dolayı şu değerlendirmeyi yapmışlardı: “Gazetedeki üniversiteli, dersliklerdeki gazeteci.” 

 

Bu çabasıyla yönetimi kitle insanın elinden kurtararak,  tekrardan seçkinler ele almalıdır, görüşünde ısrarcıdır.  

 

O, İspanya ve Avrupa’nın bunalımını yakından yaşıyor ve çözüm arıyordu. Amacı Avrupa Birliği’nin kurulmasıydı.  “Avrupa’yı yeniden hayata kavuşturacak olan tek şey, kıta haklarını bir öbekte toplayarak, büyük bir ulus oluşturmaktır.”  

 

Kitle insanın, devleti kendi varlığını korumak için araç olarak kullanmasına karşı çıkar. Ona göre devlet, en yüce ya da kutsal bir varlık değil, toplumun sadece bir parçasıdır. Devlet gereklidir ancak, yetkilerinin sınırlandırılması gereklidir. Dahası devlet bir şiddet ve baskı aracı da asla olmamalıdır.  

 

Okurları çok olsun,  kalın sağlıcakla…

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.