Yaklaşık 6 Yıl önce Kanada kökenli organik kuru yemiş firması, ürün karışımlarında kullanmak üzere organik kuru incir ihtiyaçlarını Türkiye’den tedarik etmek maksadıyla yetiştiricilerle anlaşmaya girişir. İncir yetişmeyen Kanada’da kuru incir standartlarını oluşturulur ve Türkiye’deki incir yetiştiricilerinden mal almaya başlanır. Standartlara uygun organik kuru incir temin etme konusunda sorunlar yaşayan firma, Türkiye’de güvenilir kalite yöneticisi arar olur. Firmanın sorununa istinaden 2006 yılında staj yaptığım kolektif çiftlikten arkadaşım Genevive bana ulaşır. Bende de bu durumu konuya yatkın bir arkadaşımla paylaşırım. İşin iç yüzü sonra ortaya çıkar.
Sözleşmeye göre belirtilen standartlarında gönderilmesi gereken ürünlerin standart dışı şekilde yetiştirilmesi toplanması paketlenmesi ve nakil edilmesinden kaynaklı mağduriyet yaşayan firmanın tek isteği, kıstaslara uygun mal temin etmek iken, üreticinin derdi de malını yüksek fiyata satmaya çalışmaktır. Alternatif tedarikçisi olmayan firma; müşterilerine belirtilen kriterlerde ürünü ulaştırma stratejisinden vaz geçmemek için son bir çare olarak kalite kontrolörünün dürüstlüğüne güvenmek zorunda kalır ve sırf uluslararası hukuk süreçlerinde zaman kayıp etmemesi için bir pozisyon açar.
İş; yetiştirme dönemi ve hasat zamanında incirlerin kontrolü, hasat sonrası depoya sevk işlemlerinin kurallara uygun olup olmadığının denetlenmesidir. Denetim sonucunda üreticilerin belirlenen şartlara uyma şanslarının oldukça düşük olduğunun tespiti sonucunda gerçekleri rapor etmek isteyen denetçinin yeri yurdu belirlenir, bu mahallenin çocukları olduğu hatırlatılır ve ona göre sevkiyat işleminin gerçekleşmesi için gerekli prosedürlerin kusursuzca halledilmesi nazikçe izah edilir.
Firma talepleri ile üretici isteklerin çatıştığı bu durumda, arada kalan denetçi tarafını seçmek zorunda kalır. Tahmin edin hangi tarafı seçer?
Bir yanda etik tutumca yapması gerekenler diğer yanda piyasanın tekel devleri. Etik tutumla davransa bu işle hayatını sürdüren üretici ve dağıtıcının zararının müsebbibi, üreticiden yana olsa yurt dışındaki sıfırlanana prestijin yanında ayaklar altına alınmış meslek ahlakı.
Kendi yolunu seçer ve istifa eder.
Zordur bu coğrafyada bu sektörde çalışması. Konu incir olunca bir mevzu da Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumunun desteklediği projelere göz atınca fark edilen bilimsel projelerin politik tercihleri konusunda kararsız mevcut gibi. Bir yanda vegan endüstrisini destekleyen projelerin (TOVAG 222O364 Vegan İncir Kefiri Tozu Üretimi, Optimizasyonu ve Depolanması) finansörlüğü yapılırken diğer yandan büyükbaş hayvancılıkta otomatik izleme sistemlerinin destekleyen projeler (Süt İnekleri ve Buzağıların Sağlık Durumlarının Kulağa Yerleştirilen Üç Eksenli Akselerometre Temelli Sensör ile İzlenmesi, Otomatik Sağlık İzleme Sistemi ve Erken Uyarı Modelinin Geliştirilmesi) desteklenmekte. Rekabet halinde olan endüstrilerin (hayvancılık ve vegan endüstrileri) bilimsel altyapılarının desteklenmesinden Türkiye’nin ya da bölge ekonomisinin ne gibi bir fayda sağlanacağı konusunda halen anlamlı bir ilişki kurabilmiş değilim.
Veganların varlığını kabul eden kurum, gelecekte sektöre hakim olacağını henüz içselleştirememiş sanırım.
Hakan bey ne güzel bir yazı, emeğinize sağlık. Maalesef TÜBİTAK tarafından desteklenen projelerde yıllardır lobilicilik hakim. “Ekmek bulamıyorsan pasta ye” mantığı ile marjinal projeler desteklenirken, gerçekten gerekli projeler reddediliyor. Ben de proje yazmaktan yoruldum ama onlar reddetmekten yorulmadılar.