Hürriyet için

Bu fotoğraf, Hakkari’nin Çukurca ilçesi ile sınırın sıfır noktası arasındaki geçit vermez dağların karlı zirvelerinin birinde çekildi.

Yıl: 1989.

Rakım; 2400 metre.

Yer yer boyu iki metreyi bulan kar yüzünden karayolu kapanınca yürüyerek gitmek zorunda kaldığım ve 11 saat süren zorlu bir haber yolculuğuydu bu.

Fotoğraf, iki saatte bir verdiğim bir moladan.

Elimdeki çomak, yırtıcı hayvanlardan korunmak için.

Belime kadar karda, bata çıka yürünen bu güzergahta yorgunluktan tükenmek üzere olduğum anlardan biri.

Köylüler beni karşılamış, çomağımdan tutup çeke çeke varış noktama ulaştırmıştı.

Kalan yolu öyle tamamlayabilmiştim.

Yakmışım cıgaramı, dayanmışım çomağıma, adeta yığılmış kalmışım karlı zemindeki bir taşın üstüne, dalmış gitmişim.

Aklımdan neler geçiyor kim bilir?

Hiçbir koşulu iplemiyorum.

Ayağımda bir çift yün çorap var.

Belden aşağım yarım metre karda yürümekten su içinde.

Ne gam!

Haber kutsaldır, haber özgürlüğü daha kutsal.

Basın çantamın üzerine ‘Hürriyet’ yazıyor.

Hürriyet Gazetesi adına o zirvelerdeyim çünkü.

Hürriyet, özgürlük demek.

Hem Hürriyet Gazetesi hem de hürriyet için düşmüşüm yollara.

Hürriyet için!

Birkaç saat sonra varış noktama ulaştığımda gözaltına alınıp köydeki bir evde üç gün ev hapsi cezasına çarptırılacağımı bilmeden yürüyorum.

Özgürlüğümün kısıtlanacağından, üzerinde Hürriyet yazan basın çantamın dahi ‘hürriyetsizlikten’ nasibini alacağından habersizim.

‘Özgürlük ve bağımsızlığımızı karakter’ bilmiş, ATA’mızdan öğrenmişiz, hemi de değişmez düstur etmişiz.

Çukurca tabur komutanı, yasak bölgeye izinsiz girmekten, ona haber vermeden haber yapmaya kalkışmaktan gözaltına almıştı beni.

Bir Fars atasözü vardır, “Men çi guyem tamburem çi guyed”.

Yani ‘ben ne diyorum, tamburum ne diyor’.

Ben hürriyet için yollara düşmüşüm diyordum, o sana hürriyet yok diyordu.

Senin haber ve kişisel özgürlüğün benim irademe bağlı, ben istersem Hürriyet/hürriyet adına haber yapabilirsin diyordu.

Tambur çalan başka, tel başka ses çıkarıyordu anlayacağınız.

Öykü uzun, ben ülkemin dağlarını aşıp hürriyet adına haber yapmak için yollara düşmüşken, kimden ve neden izin alacaktım ki?

Sonunda, hapsedildiğim evden alındım ve bir helikopterle ‘Vizontele’ filminde Deli Emin’in kütüphanesi olmayan Hakkari’ye atanan Tarık Akan’ın ‘buraya atandım’ sözüne verdiği ‘He atmışlar!’ yanıtı gibi ben de Çukurca’ya atıldım.

Hürriyet için!

Bu fotoğrafı neden yazı konusu yaptım biliyor musunuz?

Türk basınının amiral gemisi Hürriyet’in kapanacağı ve dijital ortama taşınacağı tartışılıyor bu günlerde.

Hürriyet için!

Genel yayın yönetmeni Ahmet Hakan bu iddiayı reddediyor ama tirajı 20 binlere inen bir efsaneden bahsediyoruz.

İç acıtan, üzen bir durum bu.

Her türlü zorluk ve engele rağmen ‘Hürriyet/hürriyet’ için yollara düşen ve dağların zirvelerine tırmanan onca emektarın gözlerinde nem var, biliyorum ve eminim.

2015’de kaybettiğimiz Erol Simavi’yi saygıyla anıyorum.

Hürriyet onun döneminde Hürriyet idi.

Hürriyet için çıkardı.

‘Hürriyet’imi satmam’ demişti,

O da dayanamadı bu kirli oyunlara ve Hürriyet’ini satıp, bu ülkeden çekti gitti.

Hürriyet’ini sattı, hürriyetini asla satmadı, hürriyetine ve iradesine dokunulmak istendiğinde bıraktı.

Hürriyet için!

Geldiğimiz noktada bu fotoğrafa her baktığımda içim sızlıyor.

Pişman mıyım?

Asla!

Koşulların canı cehenneme!

Çünkü her şey Hürriyet/hürriyet içindi.

Sadece Hürriyet için!

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.