Fenerbahçeli ve ülkücüydüm...ikisi de kendi çapımda tabii ve fenerliliğimin ülkücülüğümden eski olduğu muhakkak...
Büyüklerin takımı yoktu veya gizliydi...çok çok mahalli takımlardan biri, haydi bilemedim en fazla Erzurumspor...
Dava adamına takım taraftarlığını pek uygun görmüyorlardı... Sorulduğunda söylenecek bir takımınız olabilirdi elbette ve sınır orada...büyüklerle hizalandığımızda biz de mecburen...ama fener içimizde ve içimizin sınırı mınırı da yok...
O günün şartlarında taraftarlığa dair ilk gözlemlerimden biridir ve Cenap (Birdal) üzerindendir...her mevzuda daima temkinli Cenap, sıra fenere geldiğinde iradesi dışındaymış gibi tutuşur...
Yukarıdaki tesbitlerden tutuşmak dışındakilere Trabzonsporlu arkadaşlar daima istisna teşkil ettiler...o istisna hoşumuza gitmiyordu diyemem...Ahmet Suat Özyazıcı sevimli adam, bir Anadolu şehri üstelik kendi çocuklarıyla İstanbul'a kafa tutuyor...Şenol'un (Güneş) Fatih Eğitim Enstitüsü'nde okuyan bir ülküdaşımız olduğu tevatürünü de ilave edersek...
Ne çare kanımız bize bile çaktırmadan sarı lacivert akıyor... Hiç olmayacak yerlerde daima ne dediğini sadece benim anladığım Cenap bıdılanır: Maç ne oldi ecep...
...
12 Eylül günlerinde Galip ağabeyinin (Erdem) o mükemmel yazısı yayınlandı: Beşiktaş Nasıl Kurtulur...
Ülkücülüğü takım taraftarlığına mani olan yahut ülkücülüğü takım taraftarlığının çok çok önünde arkadaşlarımız artık Beşiktaşlıdırlar...
Bizimse kanımız elbette ve Galip ağabeyiyeye rağmen bile...
...
Artık fanatizmimizin önünde engel yok da aslında bazen var... Ali Karaavcı merhum beni aklı başında zannederek takım taraftarlığı üzerine son derece olumsuz şeyler söylüyor ve hak vermemi bekliyor...verdim tabii...içim kan ağlaya ağlaya...
Halbuki...benden önce de söylenmiştir mutlaka ama benim mottomdu: Türküz, Müslümanız, Fenerbahçeliyiz...
Bakın bu benden önce söylenmemiştir: İç Asya'dan buraya kadar biz Müslüm (Gürses) dinleyip Fener'i tutmak için yorulduk, yoksa ne işimiz vardı...
...
Cep telefonları henüz yeni ve akıllanmamışlar...onlar akıllandığında da akıllanmayacağımı nerden bilecektim ki...Merhum Mustafa Çalık da nihayet cep telefonuna geçmiş ve telefonunda bir kısa mesaj: Malazgirt mağlubu Bizans bir kere daha mağluptur, Fahrettin Paşa'nın çocukları sağ olun...
Fenerbahçe galibiyetini Medine Müdafaası'na benzeten mesaja ne desin Çalık...
Ağzına geleni söyledi rahmetli, gelmeyeni de...hepsine he dedim, ne deseydim...o mesajı ilk yazan benim de nasıl diyeyim ki...
...
Fanatik taraftarlığımın son demlerinde muhatabım oğlumdu: Her mensubiyetini seçme hakkın var oğlum, tutacağın takım hariç, Fenerbahçeliliğe mecbursun...
...
Yıllar ne çok şeyi tahrip yahut tashih etmişti, bilmiyorum...artık fener maçlarını takip etmediğim gibi sonucu da ertesi gün kahvede öğreniyorum...
Bu ülkenin iyi çocuklarına yapılmış sarı lacivert büyü bozulacak mı...en azından bende...
Halbuki...
Arkayı dörtleyelim yerine arkayı fenerleyelim beyler denildiğinde...
Beş para etmez topçulara bir dünya para ödeyip kepaze olduklarında...
Bizi, Ali Şen uğruna Hasan Özaydın'a mahcup ettiklerinde...
Diğerlerinin yağdan kıl çeker gibi sıyrıldıkları şike planlarını yüzlerine gözlerine bulaştırdıklarında...
Hiç o büyüden kurtulmak aklımıza gelmemişti ve büyümüze sımsıkı sarılmıştık...
...
Nihayet yaşlı bir adam...
Ligde kaç takım olduğundan bile emin değil...
Fenerbahçe'de tanıdığı topçu sayısı, birisinin oradaki varlığından utanmak üzere, üç veya dört...
Sonra öğreniyor ki o takım...
Rejimin aslanını yavrularıyla birlikte...
Hakemleri, federasyonu, medyası ve Beştepe'siyle birlikte...
Rejimin sahasına gömmüştür...
Ne desin yaşlı adam...iyi ki vaktiyle o büyüye kapılmışım diye başlayan bir tiradı olmalı...
Boş ver şampiyonluklara, boş ver kupalara Fenerbahçe...hatta anlamı kıt galibiyetlere de boş ver, git yine Pendikspor'a yenil ve biz de yine canın sağ olsun diyelim...
Sen bu ülkenin son asrında bağırlara açılmış en derin, en kıymetli yarasın...
Sakın kost tutmayasın, sakın ha sakın...