Hoca, komşunun kazanına göz koymuş, iç edecek ama formül lâzım.
Bulmuş sonunda.
Önce küçük kazanı vermiş.
Komşusu şaşırmış, "hocam bu ne?"
“Kazan doğurdu.”
Sonra göz koyduğu kazanı istemiş hoca.
Günler sonra kapısı çalınmış.
“Hocam, kazanı almaya geldim.”
“Kazan öldü.”
“Kazan ölür mü hocam?”
“Doğduğuna inandın da, öldüğüne mi inanmıyorsun?”
Ver papazı, al papazı muhabbetinden nerelere geldik.
Amerika, papazı versek de yemeyecekmiş.
12 vatandaşı ile Büyükelçilikte çalışan üç Türk mensubu da hapiste imiş, onların da verilmesini isteyecekmiş.
“Ver papazı” derken, elimizdeki Papazı doğurttuk.
Sızan bilgilere göre, adam, giden heyetimize papazın üstüne bir de hapisteki 12 vatandaşını isteyecekmiş.
Türkiye’yi sarsmayı kafasına koymuş bir kere.
Bahane üstüne bahane uyduracak, belli.
Daha Halkbank meselesi ne olacak, onu da bilmiyoruz.
Köftehorun iştahı bitmeyecek.
İstedikçe isteyecek.
Doları şişirdikçe şişirip bizi ekonomik krize sürükleyecek.
İranla ilişkilerimizi bozacak.
Suriye’de aleyhimize ne varsa onları yapacak.
Peki, biz ne yapmalıyız.
Önce, içeride alınması gereken tedbirleri almalıyız.
Hukuk devleti olmalıyız.
İçeriye de, dışarıya da güven vermeliyiz.
Merkez Bankasını ve benzer kurumları serbest bırakmalıyız.
İlhan Kesici’nin dediklerini hatırladım şimdi:
“Ekonomiden bir kişi sorumlu olmalı, orta vadeli bir plan açıklanmalı, güven verici tedbirler hayata geçirilmeli.”
Bürokratlar şahsiyetli olmalı, dik durmalı, görevlerinin bilincinde hareket etmeliler meselâ.
Osmanlı Padişahı üçüncü Osman kızgın mizancıyla bilinen bir padişah.
Hekimoğlu Ali Paşa namında bir de zadrazamı var.
İran seferi yüzünden Padişah ile ters düşer.
Bunun üzerine üçüncü Osman celâllenip şöyle der:
“Şimdi seni sadrazamlıktan alır, yerine de hamallar kâhyası Ali Usta’yı vezir yaparım.”
“Yaparsınız da padişahım, bana Hekimoğlu Paşa derler, ona da Hamal Ali Paşa !”
Kız Kulesinde zındana atılan ikinci adam olur Hekimoğlu Paşa.
Ama, şahsiyetli bir vezir olarak tarihe geçer.