Kentin tüm enerjisini toplayarak 1968 yılında 3 Temmuz Stadyumu’nun tozlu sahalarındaki karayağız gençleri bir araya getirenler Erzurumspor’u kurdu…
O Erzurumspor; forma rengi, arması ve taraftarı ile bir efsane…
Harbi efsane…
Kıyısından, köşesinden yazın tozunu yuttuğum; kışın buzuna uzandığım benim de bu yaşam öykümde 30 yılı aşkın bir serüven…
Bu kadar öz kendiliği ve güveni olan 100’lerce, rakam olarak yazdım, harbi yüzlerce çocuk, o mavi-beyaz aşk için koşuyor, koşuşturuyor.
Ben o çocukların önce bir baba, sonra bir veli, sonra da iyi-kötü bu şehrin geçmişini bilip geleceğini gören bir gazetecisi olarak 3-5 yıllık yakın takipçisiyim.
Takip derken, bunu da bilin isterim. Hep bir kaygımız vardı ya; "Erzurum’dan sporcu çıkmaz, hele futbolcu hiç çıkmaz..."
Yanlış bir yargı... Her yaşta Erzurum’dan sporcu, hangi branşta olursa olsun çıkar da onları kime emanet ediyoruz!
Önceden yabancılardı bize açma-germeyi öğretenler…Şimdi ise özümüzden geliyorlar, bizden ve sporun içinden... Ağabeyleri var yanlarında, -30 derecede saran, artı 30 derecede su taşıyan…
Hepsi de öğretmen!
Peki biz ne yapıyoruz?
“Umudumuz ellerin avucunda…” Suskun, suskun bekliyoruz! (Bu Suskunlukta farklı bir hikâye yarın öbür gün çok sayın herkese dokunur… Neyse!)
Kar görmemiş Afrika’dan gelen kardeşlerimize milyon dolarlar harcayan 800 bin nüfuslu kentimizin, doğal kaynak suyunu satan tüccarlarımız; yaşları 10 ila 15 arasındaki bu çocuklarımıza şu antrenman sahalarında birer sebil kuramazlar mı?
Kurmazlar!
Çünkü onlar hep varda varlar... Paylaşmaya gelince hep dardalar!
Densiz ve Doyumsuz bunlar!
Ha; şunu da belirteyim!
Toru topu 4 haftalık yazlarında buzlu suya hasret bu çocukların, ben kışın terlediklerinde kar yediklerini de gördüm!
***
Şunu görün, bilin Dadaşlar;
Eski çamlar bardak oldu!
Bir çağ değişiyor…
İlk adımlarına yol, beyinlerine ışık olsunlar diye emanet ettiğmiz çocuklarımıza; tekme -tokat dalan, ana-avrat küfreden adamların devri bitti... Artık yeteneğin mumla arandığı bir dönemdeyiz!
Bakın;
100’lerce çocuk gelip gidiyor o sahalara…
Suları yok, minibüs paraları yok..
Servisleri yok!
Ama aynı sahaya gelip giderken görüyorum. Bir yayı ve oku devletten alan 10 tane özel çocuğun, özel soyunma odaları, adam başı birer antrenörleri, servisleri ve soğuk suları var!
***
Ben 3 yıldır; bir veli, bir eski sporcu olarak çok şey görüyorum!
Siz; ne görüyorsunuz!
Dünyanın neresinde fidanlar susuz büyür!
Şu fidanlara su verin yeter beyler!
Yeter ki az büyüsünler, büyütün o zaman gölgelerine çökersinz!
***
Bakın!
Bir Danimarkalı, Polonyalı, Litvanyalı, Güney Afrikalı, Surinamlı ya da Brezilyalı veya adını bilemediğimiz ülkelerden gelen 30 yaşını aşkın adamlara verdiğimiz değerin milyonda birini; bizim şu Umudum’lu, Erinkar’lı, Dumlu’lu, Ilıcalı, Ovacıklı, Yenişehir'li, Dadaşkent'li, Şükrüpaşa'lı, Çat'lı, Hınıs'lı velhasılı bu kentlin henüz 11 yaşını aşmayan çocuklarınıza verin!
Verin de, Altınordu’ya…
Trabzon’a,
… Ve daha nicelerine diz çöktürün!
***
Erzurum değişiyor!
Tebrikler yalnız adam…
Mehmet Sekmen...
Tebrikler!
Ahmet Dal..
Yasin Deniz...
Daha çok zaman olmadı ama elinizin değdiği belli!
Öze dönüş, özkaynak arayışı bu olsa gerek…
Öncelikle eğitmenleriniz sağlam karekterli... Umarsız, çıkarsız ve küfürsüz adamlar... İşte 70’ine dayanmış Sebati Ağabey, o nasıl emek... Ve hayellerinin peşinde koşan Erhan'lar, Ayhan'lar, Erkan'lar, bilgeliğiyle Fatih'ler, Ersin'ler, Şahin'ler, Hakan'lar ve daha niceleri…
Sporda ideoloji olmaz, olamaz...
Gelin, gelin de görün!
Geliyor gelmekte olanlar!