Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, ipek yolu üzerin de çok önemli bir merkez olan Erzurum, kültür akımını çok çeşitlilikle yaşamıştır. Tarih de bu çeşitliliğe eşsiz miraslar bırakmıştır.
Her müzik türü, içinde oluştuğu toplumdan izler taşır. Bu yüzden insanların yaşayış tarzına, yani kültürlerine dair bilgiler verir. Toplumun kültürü yapısı, gelenek ve görenekleri, inançları, sosyal ve ekonomik yapısı müziklerine yansır. Bu yüzden de kültür ve kültürel kimlik kavramlarını iyi anlamak gerekir. Erzurum ve Yöresi Türk Halk Müziği coğrafyasının Doğu Anadolu bölümünde yer alır.
Erzincan, Bingöl, Elazığ, Malatya, Muş, Bitlis, Hakkâri, Van, Ağrı, Kars, Ardahan, illeri ile sınır komşusu olması, müziksel ve kültürel açıdan faklı özellikler taşımasına sebep olmuştur.
Erzurum yöresi müziği ve geleneksel halk oyunları çok çeşitli ve zengindir. Türk milletinin Anadolu’nun her köşesine yayılması sebebiyle ağız, tavır, şive, ritim yapısı yönüyle çok çeşitlilik görülür. Bu bölgede kırık havalar yaygındır. (A. S. Bayburtlu araştırmasından.)
Gerek tasavvufi, gerek halk müziği, zaman zaman ise, sanat musikisini, çok seçkin kişiler icra etmiş, seçkin eserler bırakmıştır.
Erzurum, tarih boyunca çok sıkıntılar yaşamış, yokluklar görmüş, yine de kendi yağıyla kavrulmasını bilmiş, mert ve vatansever insanların coğrafyasıdır. 1930’lu yıllardan sonra biraz rahatta kavuşunca Erzurum insanının sosyal hayatında da kıpırdanmalar yaşanmaya başlamıştır.
Dergâhlardaki tekke musikisinin yanı sıra, dışarıda da faaliyetler oluşmaya başlamış ve bu faaliyetler, halk tarafından da kabul görmüş. Erzurum Halk Oyunları - Halk Türküleri Derneğinden de tanıdığım, ağabeyim Hamit Yavuzer’den edindiğim bilgilerden, bu kıvılcım, yani kültürel faaliyetler, şimdilerde Ağır Bakım dediğimiz askeri tesislerde, o zamanki ismiyle İş Ocağında başlıyor, sonradan 1938-1939’larda devlet politikası olarak kurulan halk evlerinde devam ediyor.
Asıl anlatmak istediğim bu tarihi süreç içerisinde Erzurum’un sosyal yaşantısındaki müzikli aile çay bahçelerinin yeri. Uzun kış gecelerinin ardından iki üç ay da olsa kendilerini dışarı atıp, buralarda eş dostla sohbet yapıp, zamanın sanatçılarını dinlemek, o günlerin en büyük eğlencesi olarak görülebilir. Yine edindiğim bilgilere göre, program yapılan çay bahçelerinden birkaçının adı şöyleydi:
Lalapaşa çay bahçesi (Karadenizliler de denirdi), İçkale (Kaledibi), şimdiki Cumhuriyet iş merkezinin olduğu yerdeki çay bahçesi, Köşk aile çay bahçesi, Ömür aile çay bahçesi gibi.
Buralarda akşam sekizde başlayan muhabbetler müzik eşliğinde gece on ikilere kadar devam ederdi. Semaver çayları eşliğinde evlerde yapılan yiyecekler de insanlar arasında ikram edilir, paylaşımlar, gönlü bol, cömert Erzurumlunun hassasiyetini gösterirdi. Yıllar sonra ekmeğini sanatçılıkla kazanacak olan kişiler, buralardan yetişmiş, sahne kültürünü bu çay bahçelerinden öğrenmişlerdir.
Başta rahmetli babam Raci Alkır, Mükerrem Kemertaş, Yaşar Köknar, Cevat Sağıroğlu, Ekrem Çakıllı, Muharrem Akkuş, Metin Solmaz, Mete Çelenk, İlhami Özşaşılar, Ragıp Topçu gibi birçok ses sanatçısı büyüğümüz, buralarda sahne alırdı. Tabii ki saz sanatçılarımızdan Muammer Özkavcı, Fuat Lehimler, Cengiz Çelenk, Osman Mavioğlu gibi daha birçok büyüklerimde onlara eşlik ederdi. Zaman zaman sanat musikisi de icra edilir, Necdet Tokatlıoğlu gibi İstanbul’dan gelen sanatçıları da dinleme şansları olurdu. Tabii ki en büyük gerçek, şehrin kimliğini yansıtan Halk Oyunları-Halk türküleri derneği ve Halk Eğitim Merkezleri olmuştur.
Ne güzel günlermiş, insanların birebir, karşılıklı yaşanmışlıkları… Bazen teknolojinin bu denli sıcak ortamlardan bizi uzaklaştırdığını görünce, eskilere imrenmemek elde değil, diye düşünüyorum. Demem o ki, o zamanın yoklukları içinde, o günün şartlarında müzik yaparak, dilden dile aktaranlara teşekkür etmemiz lazım. Ve de; Erzurum’un sosyal hayatında ailelere bir nebze olsun nefes aldıran o insanlara selam olsun.
Selamlar Vahit gardaş... Kalemine yüreğine sağlık...