Erzurum Dadaşa sevdalı

Arkadaş bastığın yerleri toprak deyip geçme tanı …. Ne güzel demiş milli şairimiz. Geçme tanı, gör, oku, dinle …

 

Onun da bir bedeni, ruhu, karakteri olduğunu gör, anla. Hani Oğuznamede ve Şehrengizde Erzurum’un sırları var ya. Unutma, şehrin üzerinde yaşayan insanlara değer kattığını. Üzerinde yaşayan insanlara kendi karakterini aktardığını unutma …

 

Bak Erzurum’a, Ejder tepesine bak, başı dik onurlu, aşılmaz, yenilmez ,

Bak havasına, latif-temi,

Bak sularına, tertemiz, şırıl-şırıl,

Bak toprağına, kirlenmemiş-bereketli,

Bak ovalarına, yaylalarına, ekene – biçene nasıl merhametli ve cömert…

 

Yüzyıllarca Erzurum kendi karakterine uygun, milletleri bekledi, durdu. Kimler gelip konmadı, kimler gelip geçmedi ki say say bitmez. İmparatorlar, Hanlar, Sultanlar, Beyler …

 

Ama hepsinin farklı farklı hedefleri vardı. Kimi stratejik, kimi ticari, kimi de eşkıyalık planları yaptılar. Yaktılar-yıktılar-çaldılar geçip gittiler.

 

Halbuki Erzurum kendi bağrında yurt tutacak, ovalarını, yaylalarını ekip biçecek, çocukların-gençlerin koşup coşacağı, göğsünde büyüteceği, yiğit, şerefli, merhametli, onurlu milleti bekliyordu.

 

633 yılında Ömer bin Hattab’ın orduları tebliğ için geldiler. İslam’ı anlattılar. Yaratanın birliğini, dirliğini, merhametini, İslam’ın güzel ahlakını anlattılar.

 

Çok savaşlar, zulümler, zalimler gören Erzurum onları sevmişti, ama onlarda gittiler. Yine yakıldı, yine yıkıldı, yine harap oldu.

 

Halbuki Erzurum Vatan olmak istiyordu. Üzerinde yaşayan insanlara havasını, suyunu, ekinini fazlasıyla vermek, ana şefkatiyle besleyip büyütmek istiyordu.

 

1048 Pasinler, 1071’de gelenler oldu. Bunlar Müslüman Türklerdi. Erzurum heyecanlanmıştı, bu gelenler miydi, acaba yüzyıllardır beklediği?

 

Evet geldiler, yollar, çeşmeler, köprüler, camiler, medreseler, hanlar, hamamlar, kervansaraylar yapmaya başladılar. İnsanlığa hizmet için gelmişlerdi. Erzurum’u yurt tutmuşlar imar ediyorlardı, tamir ediyorlardı, ekip biçiyorlar, hayvan yetiştiriyorlar, ticaret yapıyorlar, asla haksızlık yapmıyorlardı.

 

Bu gelenler yüzyıllar boyu kaldılar, zaman zaman karındaşlarıyla nöbet değişimi yaptılar. Ama Erzurum’a hiç ihanet etmediler. Hep yurdum vatanım dediler.

 

Erzurum onları Sevmişti...

 

Bu gelenler; mert, yiğit, inançlı, savaş zamanı cengâver, barış zamanı ağır başlı, merhametli, asil yiğitlerdi.

 

Erzurum un yapısına uymuştu …  Türküler söylüyorlardı, onurlu, sevdalı, umutlu, barışçıl arada sırada Erzurum içinde türkü yakıyorlardı. Bu da çok hoşuna gidiyordu Erzurum’un…

 

Oyunları vardı. Adına BAR diyorlardı. Palandöken dağı gibi dik, eğilmez, dosta güven, düşmana korku salan... 

 

Hele o Köroğlu Barı yok mu …

 

Ara sıra kavgaları da olurdu kendi aralarında. Ama kimse görmezdi şehrin dışına gidilir. Yiğitçe, mertçe kavga edilir. Hiçbir şey olmamış gibi geri dönülürdü.

 

Aynı Hançer barında olduğu gibi …

 

Yiğitliğinde kademeleri, rütbeleri var. Bunlar cenk zamanı ve sulh zamanındaki yaşadıkları ve yaşattıklarından dolayı verilir bu rütbeler.

 

Bu yiğitlerin adına, töre ve aksakallılar, destanlarında DADAŞLAR dediler.

 

Dadaş düşmanına karşıda yiğittir asla, yakmaz, yıkmaz, namusa, ırza dokunmaz, çocuklarını dahi bırakıp kaçan namertlere çocuklarını sağ salim teslim edecek kadar asildirler.

 

Hani Çanakkale’de cephede morali bozuk, yılgın askerlere Yiğitlik Türküleri söyleyip onlara moral veren Dadaşım vardı ya, zor zamanlarda ortaya çıkan,

 

Hani düşman askerleri sordular:

- Hey dilimizi bilen var mı?

- Ne istiyorsun? Diye, sorar Türk askeri;

- Hani geceleri şarkı söyleyen bir asker vardı. Niye söylemiyor artık?

-Şehit oldu iki gün önce

- Öyle mi, yazık! Sesinde bize huzur veren nameler vardı.

Düşmanı bile savaş meydanında üzülür Dadaşım için.

 

Ya Kore’deki Dadaşıma ne dersin;

Sisli bir havada abdest için uzaklaşır, birliğinin yerini kaybeder. Düşman askerleri yakalayıp birliğinin yeri için keşfe götürürler.

Dadaşım, o sisli havada birliğinin yanında olduğunu anlar ve yüksek sesle bağırır:

-Ben esir düştüm! sesime doğru ateş edin!

- Sesime sıkın, sesime sıkın! Diye, arkadaşlarını ikaz edip , canından geçendir Dadaş...

 

Peki ya tabyalardan düşmanı kovan o milli şuura ne demeli!

Aman Allah’ım eli silah tutan kadınlı erkekli düşman kuvvetlerine doğru koşan bu vatan bizim diye haykıran o ruha ne demeli!

 

‘’Canı cananı bütün varımı alsında Hüda

Etmesin tek vatanımdan beni dünyada Cüda’’

Diye cepheye koşanlardır Dadaş...

 

 

Hani 12 Mart 1918 yılında; tarihler ağlayıp, vatanın yandığı o günlerde ilk sesi haykırandır Dadaş…

Umutların tükendiği zamanda, millete umut olandır Dadaş…

 

Onun için Erzurum Dadaşa sevdalı, Dadaş ta Erzurum’a…

 

Sürçü lisan ettiysem af fola!

Saygılarımla…

 

 

Not: Aslında sporla alakalı yazı yazacaktım. Ancak bu önemli günde duygularıma engel olamadım.  Spor yazımız ve tespitlerimizde haftaya kalsın. Selamlar.

 

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Turgay Recai Suluova 20 Mart 2021 06:21

    Teşekkürler, sevda şehri'nin ruhuna dokunmuşsunuz. Selamlar, sevgiler

  • Mehmet Tahir 17 Mart 2021 01:03

    can kardeşim ağzına yüreğine sağlık ömrüne bereket ALLAH a emanet ol..

  • Mesut Nişli 16 Mart 2021 19:07

    Kalemine yüreğine sağlık kardeşim selamlar