Bugün Şerefe ... yarın Arefe, bayram hazırlıklarının yapıldığı gün...Arafa günün en önemli meselelerinden biride çocuklara dağıtılacak olan arafalığın şerefe gününden alınmasıdır...
Arafalık, genellikle kabuklu kuru yemişlerden; ceviz, fındık, iğde, kuru kara üzüm, kabuklu yer fıstığı, incir vs gibi kuru yemişlerden oluşurdu...
Arafalığın kulvarındaki şerefe alış verişinde ek olarak Bayram için kolonya, şeker, kahve alımı, hane halkına bayramlık giysiler, bayramda el öpmeye gelen çocuklara berilecek mendiller, yakın akrabalara verilecek hediyelerle beraber, bayram sabahı yenilecek yemeklerin “Börek,baklava, yaprak dolması, etli kuru fasulye, pilav “gibi yemeklerin harcının temini yapılırdı... hatta bayram yemeklerinin hazırlıklarında kapı komşular birbirlerine yardım ederlerdi...
Arafa Bayramın gelmesini iple çeken büyüklerin, küçüklerin zengin, yoksul demeden bayramı bekledikleri son gündür...
Gelenek göreneklerimize göre Arafa gününde çocuklar kendi kardeşleri veya komşu çocukları ile oluşturdukları guruplar halinde; her birinin elinde kendi aileleri tarafından yapılan ağzı büzgülü bez torbalarıyla mahallelerinde arafalık toplamalarının zevkine sabahın ilk saatlerinde başlarlardı...
Çocuklar, komşu kapılarını çalarak kapıyı açan ya ablalarından yada teyzelerinde arafalık isterlerdi... kapıyı açan abla, teyze önceden arafalığa gelecek çocuklar için hazır ettiği arafalığı çocukların sayılarına göre çocukların arafalık torbalarına pay ederek atarlardı...
Bazen kapıyı açan hane sahipleri elindeki arefelik kabını arkasında saklar, çocuklara ne var! ne istiyorsunuz diye sorar o yarım yamalak arafalık “istirem” diyen çocukları konuşturur...çocuklar hala veya eze(teyze) di hadı arafalığımızı verde “ gidah” dediklerinde, teyzeleri onlar sarılıp sevip, okşayarak yanaklarından bir kıt (öpücük) alarak arkasında sakladığı sahan kaptan, avuçlarını doldurarak torbalara arefeliklerini koyarlardı...
Toplu olarak gezemeyip, tek başına arefelik toplamaya çıkan bazı çocukların topladıkları arafalık torbalarını bazı yaramaz çocuklar alıp kaçtığı da olurdu...torbaları kaçırılan çocuklar, içini çeke çeke öyle içten ağlarlardı ki, onu gören büyüklerin içi parçalanırdı...
Ağlayanlardan kimisinin sümüğü akmış, kiminin yüzünde gözyaşlarının iz yapmış bir çocuğa rastlandığında onu gören büyükler arafalık torbasının kaçırıldığını anlar onu telafi etmeye yönelilerdi...
Kendi yaşadığım Emirşeyh mahallesinden örneklersem, bin bir çeşit kuru yemiş satan “Münir emmi”ye bazı büyükler gider hemen arafalık torbası kaçırılmış olanlara yemiş alırlar ve kiriş unundan yapılı kağıt torbayı o yemişleri doldurur, ağlayan çocuğa bak bu senin çalınan torbadaki arafalığın bu dükkana bırakmışlardı bizde şimdi geri aldık diyerek çaktırmadan teselli ederlerdi…
Bu yapılanlar ileride oluşacak sevginin ve dışa karşı korunmanın da bir nevi başlangıcı olurdu...
Bazen de arafalık torbası kaçırılan çocukları gören komşular hemen kendi çocuklarına diker gibi bir arafalık torbasını diker çocuğu sevip, içinede arafalık doldurarak gönlünü alırlardı...
Bazı çocuklar arafalık toplarken, kaybolduklarında aileleri onları aramaya çıktığında; “Embele eliyle küçük çocuk diye tarifini yaparak, “heç erkek veya kız çocuğu gördünüz mü” diye sorarlardı...Yapılan tarife göre aranan çocuk er veya geç çevrenin yardımıyla bulunurdu...
Çünkü, mahallelerin birbirine yakın oluşu, Erzurum mahalle saysı 52. olmasından dolayı, her mahallede akraba, hısım ve samimi komşulukların oluşmasından dolayı herkes birbirini tanırdı...kayıp olduğu için ağlayan çocuğun farkına varan ailelerden bazıları buldukları çocuğun tarifine göre, çocuğu sokağına kadar götürerek evine teslim ederlerdi... eğer çocuk evinin sokağını çıkaramadığında çocuğu mahallesinde tanıyan komşuların yardımıyla beraberce çocuğu ailesine götürerek teslim ederlerdi...
Arafalık toplayan çocuklar topladıkları fındıklarla ya bilya (misket), ya da elleri arkasına koyarak avuçları kapalı şekilde tek mi, çift oynarlardı...kapalı elde saklanma şekline mıllık denirdi...milliği tutanın elini karşısındaki çocuk bildiğinde sakladığı elindeki fındık sayısı kadar fındık alırdı...mıllığı bulamayanda yine avucundaki fındık sayı kadar milliğı tutana verirdi...
Yanı ya yutar (kazanır), yada yutulurdu (kayıp etme) kumar olur diye, oyun sonunda tekrar fındıkları birbirlerine geri verirlerdi...işin aslı vakit geçirmeden başka bişey değildi...
İkindi de ezanın okunmasıyla Erzurum kalesinden atılan topla ailelerin mezarlık ( kabristan) ziyareti başlar, bayramın son gününe kadar devam ederdi...
Ecdat mezarlarını aile bireyleri topluca ziyaret ederlerdi...yanlarına aldıkları Kur’an veya Enamla ölmüşlerinin mezarları başında Yasin’i Şerif ve aşırlarını okurlardı.