Erzurum Barlarının izini sürmek

Bu sefer, Erzurum’un geçmiş hayatında, önemli izler bırakmış Erzurum hanlarını ve Erzurum’daki meslekleri inceleyeyim dedim. Bakalım bir şeyler bulabilir miyim? 

 

Öteden beri Hanları hep merak ederek gezmiş, her yerini merakla incelemiş biriyim. Bu kocaman taş sütunları buraya nasıl getirmişler, nereden getirmişler, taşlara bu kadar güzel şekil vermeyi nasıl becermişler. Buralarda nasıl yaşamışlar. Nerede yemek yemişler, nerede uyumuşlar, nasıl ısınmışlar. Uzun kış akşamlarında neler yapmışlar vs. diye hep merak ederdim. Sonra hayal dünyamda bir gezintiye çıkardım. Bu kocaman konaklama yerlerinde neler yaşanmış, ne hikâyeler oluşmuş. Ozanlar bağlamalarıyla bu kalın taş duvarları nasıl çınlatmış. Hikâye anlatıcıları hangi Köroğlu hikâyeleri anlatmış.

 

Yolları, şehirleri, ülkeleri birbirine bağlayan hanlar, hasretlikleri kavuşturan, hastaları tedavi eden hanlar.  Kimi zaman dert ortağı, kimi zaman yolcuya mezar hanlar...

 

Bekir Sıtkı Erdoğan da galiba böyle bir handa kalarak içini hancıya dökmüş, ama ne döküş.

 

Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı!
Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş...
Aman karanlığı görmesin gözüm!
Beyaz perdeleri, ger yavaş yavaş.

 

Faruk Nafiz Çamlıbel ise hüzünlü hüzünlü bakmış hanlara. Han duvarları, gönlünü sızlatmış;  

 

Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:
"Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?"
Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
Dedi:     
"Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"
   

Aradan yıllar geçti işte o günden beri     
Ne zaman yolda bir hana rastlasam irkilirim,     
Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.

 

Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!

 

Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!..  

 

Hanlar büyük ticari faaliyetler için düzenlenmiş çok özel yapılardı. İçinde mağazalar, tüccar ve nakliyecilerin kalacağı odalar, erzak ambarları, yem depoları, at, deve ve katırlar için ahırlar mevcuttu. Ticaret yapan bazı tüccarların handa özel odaları bile olur başkasına kiraya verilmezdi. Ayrıca bir handa ihtiyaca göre bunlardan ayrı olarak, kahvehane, çeşme, tuvalet ve gazino bile vardı. (örneğin 1870 Ahmet Paşa Hanı'nın gazinosu epey ünlenmişti.) 


Ayrıca deve hanları denilen Tebriz, Tiflis ve Halep’ten gelen deve kervanlarının kaldığı hanlar da vardı. Buralarda deve değişimi de yapılırdı ve Erzurum hanları hapishaneler kadar güvenliydi. 

 

 

Bir handa; yönetici olarak bir hancı, yardımcısı bir kâhya, misafirlere kahve pişiren kahveci ve handa kalanların hizmetine bakan odabaşı denilen kişiler görev yapardı. 

 

Hanları burada bırakıp o dönemdeki Erzurum mesleklerine bir göz atalım. Murat Küçükuğurlu’nun 'Erzurum Çarşı Pazar' isimli kitabında, ilgimi çeken bazı mesleklere rastladım. Çizelge halinde sunduğu ilgimi çeken meslekler şunlar.

16.yy da Kavalcı (karşısında soru işareti (?) var). Ve çalgıcı diye iki meslek,  17.cı yy. da zurnacı diye bir meslek, yine 19.cu yy da da Davulcu, çalgıcı, kavalcı ve zurnacı denilen dört meslek var. 

 

Bütün bu yazılanların içinde Erzurum kültürü ve bu kültürün içinde özellikle halkoyunları ile ilgili, bir bağlantı bulabilir miyim diye pür dikkat inceliyorum. İğne ile kuyu kazar gibi.

 

Çok büyük rağbet olmalı ki yukarıda ismini saydığım bu meslekler oluşsun.  Kaval ve zurnanın kale içindeki mehteran tarafından kullanıldığını var saysak bile, (Mehteran içinde kaval bulunması çok zor bir ihtimal) halk tarafından rağbet görmüş olması daha kuvvetli bir ihtimaldir. Burada kavalcı ve zurnacı derken, kaval ve zurna çalanlar, bunu meslek haline getirenler ve bunu imal edenler anlaşılmalıdır. Tahtacılar semti dile gelse ve dese ki kavallar, zurnalar, meyler hep buradaki esnaf ve sanatkârlar tarafından yapılırdı. 

 

Çalgıcı denilen mesleğin de davul, zurna ve diğer sazları, özellikle nefesli sazları çalan kişiler tarafından oluşturduğu muhakkaktır. Bu meslekler Erzurum’da büyük bir kesimin halk müziği ile uğraştığı, bar oynadığı ve bunu meslek haline getirdiği anlamına da gelmez mi?

 

Sanata ve sanatçıya değer verildiği, ticaretin zirve yaptığı, para basılan darphanenin bile bulunduğu, nüfusunun 500 bini aştığı bu yıllar, Erzurum barlarının da zirve yaptığı yıllar olması kuvvetle muhtemeldir. 

 

Dünyaca ünlü ticaret güzergahı İpek Yolu'nun önemli duraklardan Erzurum'daki Kamburoğlu Hanı, tarihte kervanların, günümüzde de yöre halkının ticaretini sağladığı mekan olarak dikkati çekiyor.

 

 

O dönemde yaşadığımızı farz ederek bir fikir jimnastiği yapalım. Bu akşam Taşhan’a veya Kanburoğlu hanına Tebriz’den hayli kalabalık yükü ipek, baharat veya kürk olan bir kervan gelmiş. Develerini ve diğer hayvanlarını ahırlara bağlayıp yemek yedikten sonra dinlenmeye ve çay içmeye kahvehaneye geçmişler. Hanın gazino veya kahvehane bölümü de var. Kervancılar kendi aralarında eğlenirken, Erzurum kültürünü, müziğini, oyunlarını da izlemek istemezler mi?

Mesela Erzurum barlarını izlemek istemezler mi?  

Meşhur barbaşıları; Eskici Ali, Çobanoğlu Ahmet, Keçeci İbrahim, Feyzi Çakmakçı, Abacı Akif, Tirit Ramiz gibi sayılı şahsiyetler gidip oralarda bar tutmazlar mı? Tutarlar elbet. ( Başbar, Hoşbilezik,  Dello, Timurağa, Koçeri, hele hele Hançerbarı ve Köroğlu barları nasılda sükse yapar).

 

Hatta dönemin en iyi halk müziği sanatçıları yanlarına çalgıcılarını (davul, zurna, def, kaval, mey, bağlama) da alıp gitmezler mi? Giderler elbet.


Evler yıkan beller büken
Kanım döken kervan kıran 
Niye doğdun sarı yıldız mavi yıldız ..
.

 

Bu tür etkinlikler aynı zamanda çok büyük kültür alış verişlerinin olduğu ortamlar olmalı. 16, 17 ve 18.ncı yüzyıllar Erzurum için muhteşem yıllardır. İpek yolu, Baharat yolu ve Kürk yolu, Kafkaslar üzerinden Erzurum’a ulaşır. Bundan dolayı sürekli olarak Kafkaslar ve özellikle de Azerbaycan bölgesinden gelen büyük bir kültürel etkileşimle karşı karşıya kalmıştır. 

 

17.ci. yüzyılda bir ara Erzurum Gümrüğü’nde görev yapan Evliya Çelebi’ye göre İstanbul ve İzmir’den sonra en işlek gümrük burası idi. Kalenin kuzey tarafındaki Gürcü Kapısı mevkiinde bulunan gümrüğün civarında çoğu kendi evlerinde oturan Arap, İranlı, Hintli ve hatta Uzakdoğulu tüccarlar bulunuyordu. Şehirde kervanların konaklamaları için yetmiş han, 800’den fazla dükkân ve dört kapılı bir bedesten (Kapalı çarşı) vardı. Darphâne ise Erzincan Kapısı tarafında yer alıyordu. 

 

Erzurum barlarının bu yıllarda çokça yaygın oynandığını hayal ediyorum. Hem de oynandığı yerlerin hanlar, kervansaraylar, mesire yerleri, gazinolar ve kahvehaneler olduğunu düşünüyorum. 

 

Çünkü bu gelenek Cumhuriyet döneminde de aynen devam etti. Rahmetli Lütfü Aladağ’ın hatıralarında Kürdoğlu Şerif dadaşın, Tabakhane çeşmesi yanındaki kahvehanede her akşam bar tuttuğu ve izleyenlerinde çay içmek karşılığında oturup onu izlediklerini anlatmaktadır.

 

Yine, Nuri Bayrakçı, Erzurum Post gazetesinin 12 Nisan 2021 tarihli ‘’İş ocağı Bandosu’ ’isimli yazısında ‘’Cumhuriyet Saz’ ’isimli gazinoda (Bu günkü Güneş ilkokulu) dönemin ünlü müzisyenlerinin dolgun bir ücret karşılığında akşamları program yaptıklarını yazmaktadır.


 


 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • A. Selim DOĞAN 21 Nisan 2021 00:06

    Değerli hocam, kıymetli abim: eline emeğine sağlık.