Ecdadın izinde gazetecilik olur mu?

İrade-i Milliye gazetesi, Sivas Kongresi’nin ardından 14 Eylül 1919'da Mustafa Kemal’in öncülüğünde Temsil Heyeti’nin girişimiyle çıkarıldı. Millî Mücadele ruhunu yaymayı ve halkı bilinçlendirmeyi amaç edinmişti. O dönemde Milli Mücadeleye öncülük edecek ve yön verecek kongreler düzenleniyor ama halkın bunlardan pek haberi olmuyordu. Kongrelere katılın ve Millî Mücadele’ye desteğin artması gerekiyordu. Hem kongreler yoluyla hem de gazete aracılığıyla halkı işgallere bilinçlendirmek ve bağımsızlık ruhunu yaymak şarttı. Sivas’ta İrade-i Milliye, daha sonra Ankara’da Hakimiyet-i Milliye bu amaca hizmet için kurulmuştu. 


İrade-i Milliye’de dönemin millî meseleleri, kongre kararları, halkı bilgilendirici yazılar ve işgallere karşı yapılan mücadeleler hakkında haberler ve yazılar yayınlandı. Gazete üç yıl kadar süren yayın hayatı boyunca Anadolu’da halkın sesi olmayı, bağımsızlık fikrini yaymayı ve Millî Mücadele’nin propaganda araçlarından biri olmayı başardı.


İrade-i Milliye’nin yayında olduğu dönem oldukça sıkıntılı bir dönemdi. Bir tarafta işgalciler, bir tarafta onların etkisi altındaki İstanbul hükümeti, öbür tarafta her türlü imkânsızlığa rağmen bu ikisiyle mücadeleye girişen Mustafa Kemal ve arkadaşları… 


(Buraya bir not sıkıştırmak lazım: Tarihçi-yazar Muzaffer Taşyürek, 2022 yılında çıkan Umudun Yeşerdiği Topraklar adlı romanında Erzurum Kongresi etrafında gelişen olayları, dönemin önemli kişilerini ve yaşanan imkânsızlıkları detaylı bir şekilde anlatıyor. Romanda Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Erzurum’a gelişleri, Erzurum’da yaşadıkları ve Erzurum’dan ayrılıp Sivas’a gidişleri de etraflıca resmediliyor.)


Gazete de kendi çapında zorluklar yaşadı o kısacık ömründe. Hayri Lütfullah ve Halis Turgut, gazetenin iki önemli ismi olarak zaman zaman ters düşüp çekişmeler yaşıyor, siyaseten ayrı düşüp kavga ediyorlar, bu ortamda bölünüp Gaye-i Milliye diye bir başka gazete daha çıkıyor, hatta gazete birkaç kere kapanıyor/kapatılıyor. 


İrade-i Milliye’nin Mart 1922’deki kapanışına Halis Turgut’un Tekalif-i Milliye kanununu eleştiren yazısının sebep olduğu anlaşılıyor. Aytül Tamer’in yazdığı “İrade-i Milliye/Ulusal Mücadelenin İlk Resmi Yayın Organı” (TÜSTAV Yayınları, İstanbul, 2004) adlı kitaptan öğreniyoruz ki, Halis Turgut o yazısında “Tekalif-i Milliye iyi tatbik edilmedi. Zenginler himaye edildi, fakirlere daha çok yüklenildi” gibi ifadeler kullanmış. Bu eleştiri zamanın hükümetini rahatsız etmiş ve gazete sansüre uğramış, kapatılmış. 


Gazetenin sansürlenmesine itiraz eden, tepki gösteren olmamış mı? Olmuş tabii! O ortamda bile, düşmanla mücadelenin sürdüğü, sadece cephede değil her alanda milli kurtuluş mücadelesinin verildiği bir ortamda bile gazetenin sansüre uğraması vicdanları rahatsız etmiş. O vicdanların sesi kim olmuş peki?


- Hüseyin Avni Bey! Erzurumlu yiğit insan, TBMM’nin muhalif kanadını oluşturan İkinci Grubu oluşturan vekillerin etkili ismi…


(İkinci Grup, TBMM’de Birinci Grubun otoriter yönetim anlayışına karşı çıkmış, Mustafa Kemal Paşa’nın yetkilerinin artırılmasını eleştirmiş, yeni düzenlemelerde Meclis’in daha fazla söz sahibi olması gerektiğini savunmuştur.)


Hüseyin Avni Bey, İrade-i Milliye’nin yayınını ve Halis Turgut’un tutumunu savunmuş ve TBMM tarafından yapılmak istenen inkılapları ve eleştirinin gerekliliğini algılayamayan memur zihniyetleri eleştirmiştir o konuşmasında:

“Bu gazetenin böyle bir iddiasından, böyle bir murakabesinden dolayı mükâfat edilmesi lâzım gelirken, her nasılsa Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapmak istediği inkılâbı, memurları kavrayamıyor, zihinlerine sokamıyor. Onlarınki İskender-i kebir gibi... Bir nahiye müdürü bütün kudretini bir hükümdar gibi icra etmek istiyor. Efendiler, müstebit memurların artık bu memlekette yeri yoktur ve yaşamayacaklardır. (...) Hükümet nasıl bu zatın hürriyetini takyit, milletin matbuatını tazyik eder? Nasıl matbuatın, serbestisini takyid eder? İlim, irfan, fazilet bu mudur? Rica ederim nasıl nefestir ki milletin sadasını tıkar? Boğazını sıkar? Bu kâfi gelmiyormuş gibi bir de o zatı memuriyetten azlediyor!”


Bir önceki yazıda yine bir Erzurumlu’nun, şair Nef’i’nin ehl-i vicdanın sesi olmasının (ve sonrasında dramatik ölümünün) öyküsünden bahisle bugünün gazeteciliğine/gazetelerine dokundurmada bulunmuştuk. Nef’i’den yaklaşık üç asır sonra bir başka Erzurumlu Hüseyin Avni Bey de milletin sesi soluğu olarak gördüğü gazeteye/gazeteciliğe atfettiği öneme binaen sansürün karşısına dikilmiştir. 


Gurur tablolarına zaman zaman tesadüf ettiğimiz böyle bir zeminde özellikle Erzurum gazeteciliği/gazeteleri (ve tabii yaygın medyamız da) bugün ne yapıyor, nasıl yapıyor, nerede duruyor acaba? 


Tarihe, ecdadın yapıp ettiklerine, güzel örneklere bakmak ve onlardan ders almak iyidir…
 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.