Canı sıkılanlara

Sol değerlerle tanışmam içimdeki can sıkıntısı olarak tabir edilen hisle başladı. Canımın sıkıldığını teyzemle paylaştığımda,’ parkta oturabilirsin belki geçer’ tavsiyesini yerine getirerek gidermeye çalıştım. Gittim parkta oturdum. 90’lı yılların başıydı. Ankara’nın Yenimahalle semtinde 1. Duraktaki giriş sokağın köşesindeki Miralay Nazım Bey parkında (https://maps.app.goo.gl/812qiwy3tNBiMr7o6) bankta oturdum. Solumda bir adet basketbol potası, sağımda kaydırak ve 2 kişilik salıncak. Kısa bir süre sonra benden daha iri bisikletli 3 çocuk geldi. Bisikletten indi ve yanıma ulaştılar.

 

  • Ne bekliyorsun?
    -Hiçbir şey.

  • Niye burada duruyorsun?
    -Canımın sıkıntısının geçmesini bekliyorum.

  • Burada oturma burası bizim!
    -Nasıl sizin? Burası park herkes kullanabilir.

  • Çok konuşma! Bir daha burada oturma! Hadi bas git!
    -Gitmeyeceğim!

 

İşte diyalog burada sonlandı. Barış bir tarafın diğer tarafa üstünlüğünde tahsis edilebilen bir kavram. Savaş halindeydik. Savaş halinde haber kanalları kesilmiş, diyalog kanalları ise kısıtlı hale gelmiş olur.

 

Eve hırpalanmış şekilde döndüm. Teyzem kıyafetlerimdeki tozu sorunca durumu izah ettim. ‘Can sıkıntımı gidermek için tavsiyene uydum sonuç bu oldu’ dedim. O da tavsiyesinin yerinde olduğunu sonuçta can sıkıntımın geçtiğini belirtti. Evet haklıydı. Mücadele esnasında sürtünmeden kaynaklı derimde aşınmalar oluşmuştu. Artık dizim acıyor ve algım acı olan bölgeye yoğunlaşıyordu. Can sıkıntım yoktu artık dertlerim vardı. 1- dizimin derdi, 2- parktaki varlık mücadelem. İşte tam bu noktada kamu mallarının ortak kullanım aracı olduğu ve her yurttaşın eşit şekilde yararlanma hakkından faydalanma isteğim keskinleşmiş ve kamucu tavır sergilemem gerektiğinin farkına varmıştım. Yıllar sonra yine Ankara’da kesintili olarak hizmet verebilen ‘Kamucu Tavır’ isimli bir dergiye rastladım. Benim gibi düşünenler de vardı. Savaş halinde oldukları için imkânları dahilinde kesintili de olsa haberleşebiliyorlardı.

 

Bir sosyal sınıfın, diğer bir sosyal sınıfın haklarını tahakküm altına alma suçu ile ilk o zamanda karşılaşmıştım. Bisikletli (Mal sahibi) 3 çocuk bir yayanın ortak kullanım alanından faydalanma hakkını mallarının verdiği güçle gasp ediyordu.

 

Yıl oldu 2025. 13 Yıllık Ankara’dan uzak olduğum dönem ardından Miralay Nazım bey parkı hafif modifikasyonla yerinde duruyor lakin beni tartaklayanlar orada durmuyordu. Bizim dedikleri parkta değillerdi. Bir süre oturdum bekledim. Gel(e)mediler.

 

Kamuyu ve kamu malını sahiplenmek yasalarımıza göre suç, korumak görevdir. Suçlular geçici bir süre imkânlardan fazlasıyla yararlanabilecek koşullara sahip olabilir lakin kullanım hakkı olanların aklı başına gelecek ve görevlerini yerine getirebilecek güce kuvvete elbet erişebileceklerdir. Adaletli paylaşımı sağlayarak, güvenli bir şekilde özgürce sosyalleşebileceklerdir. Dolayısı ile canları da sıkılmayacaktır.

 

Tartaklanma vakası olmasaydı güvenli bir şekilde parkta oturarak can sıkıntımı atlatabilir miydim?

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Ruhsar Yanmaz 02 Ocak 2025 14:04

    Atlatabilirdin. Doğaya bakan, onunla bir şeyleri paylaşan herkes farklı birşey bulabilir. Bu ülkede Demokrasi olsaydı o küçük çete herkesin kamu mallarından eşit yararlanma hakkı olduğunu bilirdi. Senin de canının sıkıntısı çabuk geçerdi.