Unutulmamak her kesin emeli, ne yazık ki uzun zamanda hep unutuluyor unutuyoruz herkesi, her şeyi.
İnsan doğası gereği varlığını kanıtlamak ister. Bu nasıl olacaktır?
Geride bıraktığı eserleriyle, dünya ya getirdiği çocuğuyla, yazdığı romanlarıyla, şiirleriyle, şekillendirdiği taşlarla, diktiği ağaçlarla, söylediği şarkılarla, türkülerle hafızalarda kalmak ister.
Hülasa insan eser bırakmak, o eserlerinin halk tarafından karşılık bulmasını ister.
İşte bu noktada hep en yakınım da olan rahmetli babam ‘Türkü Paşa, Tatyan Baba’ olarak iz bırakan Raci Alkır aklıma gelir. Halk müziğine dillerde pelesenk olmuş onlarca eser kazandırarak bu dünyadan göçüp gitmiştir.
Ne mutlu sana babam, ne mutlu bana senin evladın olarak bir misyonun temsilcisiyim…
Soru şu; ‘’Değerlerimize acaba ne kadar sahip çıkıyoruz, ya da ne kadar değer biliyoruz?’’
Sohbetlerde laf aralarında müthiş yorumlar katkılar sunuyoruz. Ya uygulamada!
Yaşam ve ölüm arasındaki mesafe o kadar kısa ki...
Dünyaya gözünü açtığın anda aldığın soluk aslında sonun başlangıcıdır. Bile bile lades olmaktır aslın da. Sonunda hükmen yenik olacağın maça büyük bir hevesle başlamak gibi ve son perde herkes üslendiği rolü oynar. Ve perde kapandığında kimi az alkış alır, kimi çok kimi kahramanlar unutulmaz, kimi figüran kalır.
Unutulmaz sözler hafızalarda kalır.
Unutulmaz sesler hafızalarda kalır.
Unutulmaz renkler, unutulmaz sözler hayal aleminde süzülür, insanları başka alemlere sürükler.
Aynı Orhan Seyfi Orhun’un ölen kızı için yazdığı mısralar gibi;
‘’Gözlerimde bir renk, kulaklarımda bir ses ve içimde bir nefes olarak kalacaksın.’’
Evet sevgili okurlarımız böyle bir girizgah yaptım nedeni bundan sonraki yazılarımda bir ses bir nefes bir eser bırakmış büyüklerimizi sizler hatırlatmak unutturmamak yad etmek.
Hülasa değerlerimize sahip çıkılmasını istemek.
Hoş bir tat bırakmak dileğiyle.