Bundan 487 yıl önce Pir Ali Baba tarafından başlatılan Binbir Hatim geleneği her yıl daha fazla katılımla aksamadan devam ediyor.
Geçmiş yıllarda birkaç camide (Ayaz Paşa, Cennetzade, Gürcükapı) okunan hatimler, zaman içerisinde daha yaygınlaşmış 2009 yılında 6000 hatim okunmuşken bu sayı 2010 yılında 13 000 ,2017 yılında 26 000 ,2019 yılında ise 37 905'e ulaşmıştır.
Memnuniyet verici bu artışı ,son yıllarda dine karşı ilginin artmasıyla izah etmek mümkündür. Okunan hatimlerin çokluğu Allah’ın mesajlarının geniş kitlelere ulaştığı manasını taşımaktadır.
Müslümanlara hayat nizamı gösteren bu ilahi buyrukların sosyal hayat içerisinde karşılık bulması dinin asıl hedefleri arasındadır. Önemli olan okunan hatimlerin çokluğu ile birlikte Kuran mesajlarının anlaşılması ve hayata yansıtılmasıdır. Rahmetli Mehmet Akif Ersoy bu konuyu “İbret alınmaz her gün okuruz ezbere de/ Bir ibret aranmaz mı ayetlerde ?” diyerek dile getirmiştir.
Yaklaşık 500 yıldır Binbir Hatim geleneğinin sürdürüldüğü şehrimizle ilgili bir durum tespiti yaptığımız takdirde, okunan Kur’an mesajlarının toplum tarafından yeteri kadar anlaşılmadığı ortadadır. Geçen yıl okunan 37905 hatim ’den yola çıkıp bir değerlendirme yaptığımızda Kur’an hükümlerini içselleştirmeyip genelde anlamadan okuduğumuz söylenebilir. Her bir hatim beş kişilik bir aileyi kapsam alanı içine almış olsa bu 37905 aile demektir. Önümüze çıkan tablonun rakamsal karşılığı ise ortalama olarak 190 000 kişidir.
Binbir Hatimlerle birlikte Ramazan’da ve diğer günlerde okunan hatimleri de göz önüne alıp beş -altı yıllık bir değerlendirme yapıldığında tüm Erzurum’un il nüfusu kadar bir kitlenin Kur’an okuduğu düşünülebilir. Şunu itiraf etmek gerekir ki, bu kadar okunan hatimlere karşı Kur’an’dan hakkıyla beslendiğimiz ve onun hükümlerini hayatımıza tatbik ettiğimiz söylenemez. Erzurum’da okunan hatimler vasıtasıyla Kur’an’ın ilâhi mesajları insanlar tarafından özümsenmiş olsaydı, bugün şehrimizde hırsızlık, cinayet, küfür, kavga, dövüş, haksızlık, ahlâksızlık, kumar, uyuşturucu , kul hakkı yemek, gıybet, iftira, yalan, zina , ana babaya asi olmak, kadına şiddet, devlet malı yemek, insanları aldatmak ,ırkçılık, mezhepçilik, tefecilik, cahillik, yalancı şahitlik, taciz gibi kavramların konuşulmaması gerekirdi.
Manzarayı okumak için birkaç günlük gazete haberlerine bakmak yeterli olacaktır. Bu durum karşısında Akif’in ” İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin/ Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için” sözlerini hatırlamamak mümkün değildir.
Pir Ali Baba’ya atfen söylenen ve günümüze kadar gelen rivayete göre, Binbir Hatimlerin Erzurum’u depremlerden ve felaketlerden koruduğuna inanılmaktadır. Oysa, 500 yıl içerisinde Erzurum, işgaller ,seller, depremler, salgın hastalıklar gibi felaketler yaşamıştır. Kur’an’ın mesajları okunmakla birlikte anlaşılıp, hayata uygulanmış olsaydı bu felaketlerin üstesinden gelinebilirdi. Çünkü Kur’an, bizim depremlerden ve felaketlerden korunmamız konusunda açık mesajlar vermekte ve bunları uygulamamız gerektiğine işaret etmekte, insanlara akıllarını kullanmalarını, emaneti ehline vermelerini öğütlemektedir. Hülasa, Kur’an; muhataplarına “ binalarınızı sağlam yapın, ustasına yaptırın, çimentodan, demirden kumdan çalmayın, tedbirli olun, aklınızı kullanın “ diyerek depremden korunmamızı söylemektedir.
Kur’an’ı okuyup mesajını anlamayan Müslümanların başlarından eksik olmayan felaketlerle ilgili tarih sayfalarında sayısız örnekler vardır. Bu örneklerden biri 1916-1918 yılları arsındaki Rus işgalinde Erzurum’da yaşanmıştır.1917 Ekim Devrimi nedeniyle Ruslar çekilmiş ve şehir Ermeni çetelerinin insafına kalmıştır. Tehlike çanlarının çaldığı bu günlerde şehirdeki bazı hocalar Eshab-ı Keyf suresini yazdıkları kağıtları evlere dağıtıp, kapılarının üzerine yapıştırmalarını, böylece tehlikelerden korunacaklarını söylemişlerdir. Bu tedbirin güvencesiyle evlerinde yatanlar, Ermeni çetelerinin katliamlarından kurtulamamışlar, Yanık Dere’de 3000 Müslüman katledilmiş, 80 000 nüfuslu Erzurum’da kılıç artığı sadece 8000 kişi kalmıştır. Hâlbuki Kur’an onlara, kapılarının üzerine Kur’an’dan ayetlerin yazılı kağıtları asmaları yerine Allah yolunda cihat etmelerini, tedbir almalarını, istişare yapmalarını tembih etmektedir. Bu açıdan bir değerlendirme yapacak olursak İslâm coğrafyasında, özellikle de ülkemizde, dindarlığa eğilimin fazla olmasına rağmen İslâm’ın ana kaynağından beslenmeyen gösterişçi bir dindarlık anlayışının giderek yaygınlaştığı görülmektedir.
Ahlâk ve vicdan adamı rahmetli Nurettin Topçu bu durumu “İslâm’ın bütün ruhundan sıyrılarak sade kabuk kaidelerden ibaret kaldığı bu diyara kim İslâm diyarı diyebilir ? Her biri bir siyaset hareketine bağlanan ruhları çürümüş insanların dolaştığı bu göklerin altında İslâm’ın nuru içten ve dıştan git gide karartılıyor. Eşsiz sahtekârlık hünerleriyle ticaret ve siyaseti pek mükemmel birleştiren, dergâhı kâh fabrika bacası, kâh ikbal ve siyaset kapısı haline koyan bu hezeyan alayı İslâm dinine bugün en büyük tehlikeyi getirme durumundadır..” sözleri ile ifade etmektedir.
Son günlerde yapılan bir araştırmanın sonuçları konuyla ilgili tabloyu ortaya koyması açısından son derece manidardır. Kur’an-ı Kerim’deki İslami değerlere göre Müslüman ve Müslüman olmayan ülkelerin sıralaması her şeyi ortaya koymaktadır.
İslam’ın hedeflediği ideallere uygun yaşayan ülkeler arasında İrlanda’nın ilk sırayı alması, Danimarka ve Lüksemburg’un ikinci ve üçüncü sırayı paylaşmaları, 208 ülke içinde Türkiye’nin 103. sırada olması, Suudi Arabistan’ın ise 131. sırada bulunması ,İran’ın ilk yüz içerisinde olmaması yaklaştığımızı zannettiğimiz Kur’an’dan nasıl uzaklaştığımızın bir
göstergesidir.
Mehmet Akif de bu konuyu Japonlar hakkında yazdığı;
Şu kadar söyleyeyim; din-i mübinin orada,
Ruh-u feyyazı yayılmış yalnız şekli: Buda.
Siz gidin saffet-i İslam’ı Japonlarda görün.
O küçük boylu, büyük milletin efradı bugün.
Müslümanlıktaki erkan-ı sıyanette ferid.
Müslüman denmek için eksiği ancak tevhid” mısraları ile dile getirmiştir.
“Rüşvet alan da veren de melûndur” levhalarının yazıldığı yerlerde rüşvet çarkı dönüyorsa, ”Temizlik imandandır” levhalarının asıldığı abdesthaneler pislikten geçilmiyorsa , “ Hayırlı cumalar” mesajını atanların Cuma’nın hikmetinden haberleri yoksa, camiler güvenlik kameraları ile donatılıyorsa , Oruç, ağzı kapatmak olarak anlaşılıyorsa, Hac, gösterişe ve ticarete dönüşmüşse, namaz kıldığını zannedip “vay o namaz kılanların haline ki onlar kıldıkları namazdan gafildirler” mesajı bilinmiyorsa, kul hakları gözetilmiyorsa, sevgi, vicdan, ahlâk, merhamet, adalet gibi kavramlar nasihatlerde kalıyorsa bu durumu şekil Müslümanlıkla kapatıp görmezlikten gelemeyiz.