1932 yılının yaz mevsimiydi. Gazi Çiftliği içindeki Marmara köşkünde Mustafa Kemal’in konukları yemek sofrasındaydı. Onun sofraları adeta bir akademiydi. O akşam masadakiler mumyalama konusunu tartışıyordu. Büyük Önder’in manevi kızı Afet İnan, bir an o büyük insanın bu bahsi neden açtığını düşündü; sonra gözlerinde yaş damlaları belirdi. Atatürk ona seslenerek, “ Ağlama, elbet bir gün ben de öleceğim. Beni Çankaya’ya gömer hatıramı yaşatırsınız” dedi.
Yemekten sonra Çankaya Köşkü’ne dönüş yolculuğunda, bu konu halen Büyük Önder’in zihnindeydi. Dalgın bir sessizlikten sonra kendi kendine konuşur gibi kararını açıkladı:
-Beni, milletim nereye isterse oraya gömsün; benim hatıralarımın yaşayacağı yer, Çankaya olacaktır.
ANIT MEZARA YER SEÇİLMESİ
Büyük Önder’in sonsuzluğa ayrılışının ardından nereye gömüleceği konusu resmi bir şekilde ele alındı. Bir anıt kabir yapılması için mekân arayışı başladı. İlk ortaya atılan görüş, Büyük Millet Meclisi ile Ankara istasyonu arasındaki yeşil alana dikkat çekiyordu. Orası İstiklal davasının tam kalbi sayılabilirdi.
Etnografya müzesinin olduğu yer, yani Namazgah Tepe, Hıdırlık Tepesi ve Gazi Çiftliği diğer seçeneklerdi.
En çok üzerinde durulan yer ise Çankaya Köşkü içindeki mermer havuzdu. Böylece Sakarya zaferinden, devrimlere kadar sayısız hatıranın manevi izlerini taşıyan Çankaya Köşkü, onun sonsuz istirahat yeri olabilirdi.
Bir diğer seçenek ise Ankara’nın yanı başında yükselen gizemli bir tepeydi. O zamanlarda Rasattepe ismi ile anılıyordu.
Rasattape’de 1930 yılı baharında muhafız kıtalarının askeri manevrası yapılıyordu. Tatbikatı seyreden Afet İnan, o tepenin manzarasını görünce, izlenimlerini Gazi Paşa’ya anlattı. Sonraki günlerde Gazi Paşa da bu tepeye çıkıp Ankara’yı seyretti. Özellikle kaleye bakan yamacını pek beğenmişti…
Anıt mezar için Çankaya seçeneğinin güçlü şekilde düşünüldüğü sıralarda, Aydın milletvekili Mithat Aydın, Rasattepe fikrini ileri sürdü. Bunun üzerine bir heyet, bölgede keşif gezisine çıktı. Onların dikkatini çeken manzara son derece ikna ediciydi. Buna göre Rasattepe, bir ucu Dikmen diğer ucu Etlik yamaçlarına uzanan geniş bir hilalin ortasındaki yıldız gibiydi. Yani yıldız Ankara kenti tarafından kucaklanacak bir şekildeydi. Bir başka ifade ile onun mezarı Türk Bayrağı’nın sembolleri ile bütünleşiyordu.
İçel milletvekili Emin İnankur da geçmişte bir gün Büyük Önder’in bu tepeyi göstererek, “Ne güzel bir abide yeri” dediğini hatırlattı. Sonunda hükümet, Anıtkabir’in Rasattepe’de yapılmasında karar kıldı.
KAHRAMANLAR YATAĞI
Rasattepe’nin özellikleri bununla sınırlı değildi. Tepeyi oluşturan toprak yığınları içinde Frig tümülüsleri vardı. Frigler, yaklaşık 2600 yıl önce kahramanlarını buraya gömmüşlerdi. Bu kişilerin savaşçı komutanlar olduğu mezarlardaki buluntulardan anlaşılıyordu. Türklerin en büyük kahramanlarından biri de aynı toprağa defnedilmiş oldu. Atatürk’ün de desteklediği Türk Tarih tezine göre, Frigler ile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının soy bağı bulunduğu fikri çerçevesinde, kökleri binlerce yıl geri giden medeniyetin sahipleri buluşuyor; Türklerin son kahramanı Frig medeniyetinin tepe noktasında yerini almış oluyordu.
Yusuf Ziya Ortaç’ın dizeleriyle:
Artık ne karanlık gece, artık ne karaltı
Artık bir ışık beldesidir toprağın altı.
EFSANEVİ KÖRDÜĞÜM
Mustafa Kemal, Türk tarihinin makus talihini, Friglerin başkentinin bulunduğu yerde, Gordion’da yenmişti. Bu antik şehir, ünlü kördüğüm efsanesiyle biliniyor, adını bu düğümden alıyordu. Yaklaşık 23 asır sonra Anadolu meselesi yine kördüğüm olmuş, iki ordu efsanenin doğduğu yerde Gordion önlerinde kozlarını paylaşmıştı.
Frigya kâhini, düğümü sabırla çözenin Anadolu’nun hakimi olacağını söylemişti. Makedonyalı İskender, kördüğümü çözmek için sabırlı davranmamış, kılıcıyla düğümü kesip atmıştı. 1920’lerin başında, onun izinden Anadolu’yu istilaya yeltenen Yunan Ordusu da kılıcına güvenmişti. Ancak Mustafa Kemal, meseleyi dehası ile ele almış, kâhinin ifade ettiği gibi, kördüğümü ilmek ilmek çözmeyi başarmıştı. Efsanenin doğduğu yerde yeni bir destan yazmıştı. Frig kahramanlarının gömüldüğü tepeye, tarihin son büyük kahramanının gömülmüş olması, talihin azizliği ile açıklanabilir mi?