Erzurum Post- Bu hafta vizyona giren “Müslüm” filmini izleyen herkes hem salonda, hem salondan çıktıktan sonra ağlıyor. Timuçin Esen’in Müslüm Baba’yı müthiş oynadığını söylüyorlar. Esen, bu rol için Amerika’ya gidip daha önce de çalıştığı oyuncu koçundan özel dersler almış. “Sonunda Greta Seacat de ‘Müslüm Baba’cı oldu” diyen Esen, Müslüm Gürses’le hiç tanışmamış. Ünlü oyuncu “Bu role ilk çalışmaya başladığımda rüyama girdi. Bir otel lobisinde karşılaşıp birbirimize sımsıkı sarıldık, ‘Timuçin seni çok severim’ dedi... Benim kafamda film o anda başladı. Bu yüzden ilk amacım Müslüm Baba ve Muhterem Nur’a mahcup olmamak” diyor...
Müslüm Gürses, uzun yıllar Beyaz Türkler tarafından kabul görmedi. Müziğine hep burun kıvrıldı... Ama son yıllarında orada da çok takdir edildi. Sen nasıl görüyordun Müslüm Baba’yı, şarkılarını dinler miydin?
- Açıkçası çok dinlemiyordum, benim daha farklı müzik türlerine ilgim vardı. Ama Müslüm Gürses’e karşı bir önyargım da yoktu. İnsanların sanatçılara burun kıvırması gibi durumları kâle almıyorum. Bu tarz bir yaklaşım kabul edilemez.
TED Koleji, İtalya ve Amerika’da oyunculuk, yönetmenlik eğitimi... Müslüm Gürses’in müziğiyle kesişecek bir hayat tarzın yok...
- Evet, bir ayağım hep yurtdışındaydı ama ben müzik konusunda çok tutucu değilim. Bir de Müslüm Gürses denildiği zaman insanların aklına hemen arabesk geliyor ama onun arkasında bir türkücü var. Gençlik yıllarında asıl içindeki sevda, türkü. Araştırmalarım sonucu vardığım nokta bu oldu. Filme de türkü kısmını sokmaya çok gayret ettim. O açıdan baktığımız zaman benim dünyamda türküler vardı. Annem çok güzel şarkı söylerdi.
Müziğe ilgin aileden mi geliyor?
- Anneme hep aile meclislerinde şarkı söyletilirdi. Çok güzel Türk sanat müziği eserleri seslendirirdi. Babam ise halk müziğine meraklıydı. Onun sayesinde birçok yerel ozan dinlemişliğim var. Dolayısıyla o dünyaya çok uzak değilim.
İLK AMACIM MÜSLÜM BABA VE MUHTEREM NUR’A MAHCUP OLMAMAK
Müslüm Gürses’e, kendisini jiletleyecek kadar tutkuyla bağlı hayranları var. Teklifi kabul ederken onlardan tepki alırım diye korkmadın mı?
- Öyle düşünmemeye çalıştım. Tabii ki çok riskli bir rol. Ama hayranlarının tepkisini düşünerek bu iş yapılırsa çok sağlıklı olmaz. Ben karaktere sadık kalmak, mahcup olmamak üzere yola çıktım. Gerçekten işin içine girdikçe de çok bağlandığım bir karakter oldu. Benim Müslüm Gürses’le tanışma fırsatım olmamıştı. Fakat bu süreç içerisinde onunla gerçek hayatta tanışmış kadar oldum. Hatta rüyalarıma bile girdi.
Nasıl gördün rüyanda?
- Bu role ilk çalışmaya başladığımda rüyama girdi. Otel gibi bir yerdeydik. Lobide Müslüm Gürses’i bekliyordum. Geldi, döner kapıdan geçti. Karşısına çıktım, “A Timuçin, merhaba” dedi. Ben de “Abi seninle hep tanışmak istiyordum” diye karşılık verdim. Birbirimize sımsıkı sarıldık, “Timuçin, ben seni çok severim” dedi. Bu benim nezdimde filmi de başlattı. Dolayısıyla benim için en önemli şey Müslüm Gürses ve Muhterem Nur’a mahcup olmamaktı.
İçine sindi mi peki film, mahcup olacağını düşünüyor musun?
- Mahcup olacağımı zannetmiyorum. Ben yaptığım iş açısından müsterihim. Bunu da iyi bir şey çıkardığım babında söylemiyorum. Çalıştım, elimden geleni yaptım. Müslüm Gürses’in hatırasına sahip çıkmak ve onun üzüleceği bir şey yapmayacağıma dair Muhterem Hanım’a söz verdim.
Hangi konuda söz verdin?
- Senaryo konusunda... Karakteri realist bir şekilde göstermeye çalışırken çok titiz davranacağıma söz vermiştim. Çünkü onu gerçek hayatta tanıyanları üzebilecek anlar olabilir. Muhterem Hanım’la ilk görüştüğümüzde “İnşallah galada beraber izleyeceğiz, birbirimize sarılıp ağlayacağız” dedim.
Muhterem Nur izledi mi filmi?
- İzledi. Galada da beraber izleyeceğiz.
Filmi daha önce izleyenler “Mendilleri hazırlayın” diyorlar, çok mu ağlayacağız?
- Aslında ben Muhterem Hanım’la ağlayacağız derken bunun mutluluktan olacağını söyledim. Sonuç olarak Müslüm Gürses’in anısına sahip çıktık.
Muhterem Nur’un gözlerinde o aşk hâlâ var
Film sürecinde Muhterem Hanım’la sürekli bir araya geldiniz mi?
- Çekimler başlamadan önce onunla tanışmak ve fikir almak istedim. Sonra yoğun bir tempoya girdiğimiz için sürekli bir araya gelemedik. Ama telefonla hep irtibat halindeydik.
Muhterem Nur, Müslüm Gürses’ten 21 yaş büyük... O aşkı nasıl buldun?
- Evet bayağı bir yaş farkı var aralarında. Değişik bir aşk hikâyesi. Muhterem Nur’un gözlerinde o aşk hâlâ var. Müslüm Gürses’ten bahsederken o aşkı gözlerinde gördüm. Aralarında nasıl büyük bir bağ olduğunu hissettim. Bu yüzden de bıçak sırtı bir işti, insan yanlış yapmak istemiyor.
Oyuncu koçum Greta da ‘Müslüm Baba’cı oldu...
Role girmek için Amerika’da oyuncu koçu Greta Seacat ile çalışmışsın...
- Bu öyle çok abartılacak bir durum değil.
Nerede zorlandın da Amerika’ya gitmeye karar verdin?
- Zorlandığım için gitmedim. Aslında bu dünyada bir standarttır. Bütün büyük oyuncular halihazırda çalışırken bile stüdyolara gidip oyunculuklarını geliştiriyor... Greta ben oraya gittiğimde Ryan Gosling’i Neil Armstrong’un hayatını anlatan “First Man” filmine hazırlıyordu. Onun da filmi bu hafta vizyona giriyor.
Rakip oldunuz yani...
- Evet, ben 1 hafta onların çalışmasının arasına girdim. Greta herkesle çalışan biri değil, çok dolu bir programı var. Bizim eski bir dostluğumuz olduğu için ona karakteri anlattım. Onun da çok ilgisini çekti, programında bana 1 hafta yer ayırdı. Dediğim gibi Amerika’da oyuncu koçuyla çalışmanın pek mevzusu olmaz.
Daha önceki filmlerinde niye çalışmadın peki?
- Film çekilirken acele edildi. Ben de “Bu çok acele edilecek bir şey değil, hazırlanma süresi lazım” dedim. Bir de ben Müslüm Gürses’i tanımıyordum. Önce onu tanımam lazımdı. Çünkü derinine inmen gereken bir karakter. Greta’nın da az çok tekniğini biliyordum, böyle bir şeyin iyi olacağını düşündüm. Çünkü Müslüm Gürses’e dışarıdan bir bakış istedim.
Nasıl yani?
- Burada herkesin Müslüm Gürses’le ilgili bir fikri var. Ama ben filme şöyle yaklaşmak istedim; bu senaryoda böyle bir karakter var ve ben bu karakteri oynayacağım. Onu senaryodaki bir karakter olarak görmek istedim. Greta’nın da ona dışarıdan salt bir karakter olarak yaklaşacağını düşündüm. Çalıştığım sürede Greta da karakteri çok sevdi, o da artık bir ‘Müslüm Babacı’. Buraya döndükten sonra da beni her gün aradı, “nasıl oldu” diye. Hatta galaya da gelecekti ama bir oyunu New York’ta prömiyer yapıyor. O yüzden gelemedi.
Sette kavga filan olmadı
Film çekimlerinde kriz yaşandığı yazıldı. Yönetmen Can Ulkay’la filmin çok hızlı çekildiğini düşündüğün için kavga etmişsin. Doğru mu?
- Yala... Kavga, yumruklama filan olmadı. Zaten o zaman filmi Can Abi çekmiyordu, yönetmenimiz Ketche’ydi. Ben artık bu haberleri ne yalanlıyorum ne de konuşuyorum. Olay o zaman daha da büyüyor. Gerçekten bu haberler nasıl, nereden çıkıyor anlamıyorum. Üzülüyorum böyle şeylere...
Ben de inanmadım çünkü Can’ı tanıyorum, hiç öyle kavga edecek biri değil.
- Evet, bir de Can Abi ile aramız iyidir, çok da severim kendisi. O haberlere kendi aramızda gülüp geçtik.
Taklit etmedim, yorumladım...
Müslüm Baba’yı canlandırırken seni en çok ne zorladı? Konuşması mı, hareketleri mi, sahnedeki vücut dili mi?
- Komple zor bir proje. Herhangi bir şeyini ayıramam. Ama dediğim gibi içten dışa doğru hareket ettim. Önce karakterin hayatını, derdini çözmeye çalıştım. Son aşamada onun karakteristik hareketleri, jestleri ve tavırlarını eklemeye çalıştım. Baştan beri bu role yaklaşımım taklit değildi. Böyle güzel bir karakteri yorumladım diyelim.
Makyaj ve maske kısmı seni zorladı mı?
- Evet, alışık olmadığım bir şeydi. Sette 1-2 saatte hazırlanıyordum, sıkıntılıydı. Bir de sıcak filan etkiliyordu, maskenin atmasına neden oluyordu. Tabii ben de daralıyordum, gerçi çok da aşırı fazla bir şey yoktu. Gereken yerlerde, gereken şeyleri yaptık. Taklit durumundan kaçtığımız için onu da tadında yapmaya çalıştık.
Bu tür biyografik filmlerde kahramana birebir benzemek şart mıdır?
- Bence değil.
Ama sen birebir benzedin. Hatta Muhterem Hanım bile “Ne kadar çok benzedi, duruşu bile aynı” dedi.
- Aslında birebir benzemeye çalışmadım. Sinema zaten bir illüzyon. O hikaye insanı içerisine alıyorsa ve izleyici karaktere inanıyorsa zaten buna gerek kalmıyor.
12-13 tane Müslüm şarkısı söyledim...
◊ Filmde kaç tane Müslüm şarkı söylüyorsun?
- Ben, 12-13 şarkısını seslendirdim. Küçüklüğünü oynayan arkadaşımız da 2-3 tane söyledi.
Filmin soundtrack albümü olacak mı?
- Evet, öyle bir şey düşünülüyor.
◊ Oyuncuya gişe sorulmaz ama yapımcının 10 milyon hedefi var. Sence film böyle büyük bir gişe yapar mı?
- Gişeyi hiç düşünmedim. Artık bizden çıktı, film ne yapacaksa yapacak. Biz ona müdahale edemeyiz. Mühim olan bu hikayeyi anlatıp anlatamadığımız, insanların bundan etkilenip etkilenmemesi.
Aşırı hümanist biri
Müslüm Gürses’in hayatında en çok seni ne etkiledi?
- Orası ya da şurası diyemem, bir bütün bakmak lazım.
Müslüm Gürses büyük bir trafik kazası geçiriyor, hatta öldü diye morga bile kaldırılıyor...
- Gerçekten çok zor bir hayatı var. Her şey başına gelmiş. Ama en önemlisi bütün bunlara rağmen hayata tutunmuş birisi. Hayatı, insanları seven, aşırı hümanist bir karakter. Şarkı söylemek onun için salt bir kariyer değil. İçindeki sesi duymak ve kendi sesini anlatmak için şarkı söylemiş. Filmde neden şarkı söylediğini de anlattık.
Kazadan sonra işitme kaybı da yaşıyor değil mi?
- Evet, bir kulağı duymuyor. Bir de koku alması etkileniyor.
Konser sahnesini gerçek fanlarıyla çektik
Müslüm Gürses’in Muhterem Nur’a tokat attığı bir sahne var. O sahnede zorlandınız mı?
- Yok, 1-2 çekimde sahneyi tamamladık.
Neydi o tokat sahnesi?
- Bir turnede, bir anlık olay. Muhterem Nur’un olduğunu bilmeden tokat atıyor. Ama çok girmeyeyim, filmin tadı kaçmasın...
Bir de Gülhane Parkı’nda verdiği konserde hayranı tarafından bıçaklandığı sahne var. Filmi izleyenler en çarpıcı sahnelerden biri olduğunu söylüyorlar.
- O sahnenin de aşırı bir zorluğu yoktu. Ama bütün olarak o konser sahnesi çok değişik bir tecrübeydi, Müslüm Gürses’in fanatik hayranları en ön sıradaydı.
Sahneyi gerçek fanlarıyla mı çektiniz?
- Evet. Belli noktalarda fiziksel temasımız oldu. Gerçekten Müslüm Baba’ymışım gibi elimden kolumdan çekiyorlar... Orada her şeyi çok gerçek hissettim.
Müslüm Baba ile hayranları arasındaki ilişkiyi çözebildin mi?
- Bunun cevabı çok zor, sosyolojik açıklamaları muhakkak vardır. Ben de Müslüm Baba’yı tanıdıkça hayranı oldum ve çok sevdi
Yola çıkarken her şeyi göze aldım
Müslüm Gürses şarkılarını onunla birlikte çalışmış müzisyenlerle mi seslendirdin?
- Çoğu onunla çalışmış isimdi. Bütün şarkıların kayıtlarını Burhan Bayar’la yaptık. Burhan Bayar’ın Müslüm Gürses’le Adana’dan başlayan bir arkadaşlığı var. Ondan çok büyük yardımlar aldım.
Senin için yol gösterici oldu yani...
- Birebir soru cevap olmasa bile, Burhan Bayar’ın varlığı bile yetti.
Oyunun çok beğenilir, söylediğin şarkılar için aynı şeyi söylenmezse... Bu da bir başka risk.
- Bu yola çıkarken her şeyi göze aldım. Elimden geldiği kadar Müslüm Baba’nın yaptığı gibi hissederek söylemeye, anlatmaya çalıştım. Onun en önemli özelliklerinden biri o. Şarkıyı kaydettikten sonra ‘anlatabildik mi’ dermiş. Benim için çıkış noktası oydu. Zor bir şeydi. Şan koçu Fatma Karaca ile 1 sene boyunca çalıştım.
Bu rol için müziği sevmen gerek
Müzisyen olmasan bu rolü belki de kotaramazdın...
- Zor tabii müziğe biraz aşina olmak gerekiyor. Daha doğrusu müziği sevmek lazım. Müzik de benim hep hayatımın merkezinde olmuştur.
◊ Sen “Hırsız Polis”ten sonra ekrana ara verip sadece müzisyen olarak anılmak da istedin...
- Aslında tam öyle değil, sadece biraz ara vermek istedim. Bu iş arka yapınca zor, insan tükeniyor. Belli noktalarda oyuncu durup beslenme ihtiyacı hissedebilir. Başka şeylerle haşır neşir olmak isteyebilir. Ben de başka konulara eğilmek istedim. Bir de birikmiş şarkılarım vardı, bu nedenle albüm yaptım ve müziğe eğildim.
Röportaj: Cergiz Semercioğlu- Hurriyet
28.10.2018 03:28:00