5553 üzerinde kanlı vuruşmalar!

Uzun zamandır klavye başına bu kadar heyecanlanarak oturmamıştım.

 

Bugün İzmir’in Bornova ilçesindeki ‘Aşık Veysel Rekrasyon Alanı’nda kurulu ‘Can Yücel Tohum Merkezi’ çevresinde ‘Tohum Takas Şenliği’ vardı. İzmir Anakent Belediyesinin Tarımsal Hizmetler Daire Başkanlığının organizasyonunda gerçekleşen etkinliğe halkın ilgisi yağmurlu havaya rağmen yüksekti.

 

 

Bademlerin çiçek açtığı, tek yıllık bitkilerin ekiminin yaklaştığı dönemde gerçekleşen tohum takas etkinliği, yerel yönetimlerin merkezi yönetim stratejilerine isyanının kritik öneme sahip bir görsel şöleniydi adeta. Tarımın güzel sanatlarla birleştiği, kır kent çatışmasının adeta ayaklar altına alındığı bugüne verilen önem, ilçe belediye başkanları dahil belediye idarecilerinin katılımıyla görselleşti.  Çeşitli gereçler kullanılarak enstrüman haline getirilmiş sazları ustaca kullanan orkestranın müzik ziyafeti verdiği teknolojik platformdan, saat 11 de İzmir Anakent Belediye Başkanı Tunç Soyer halka seslendi.

 

 

Soyer, konuşmasında yerel değerlerin markalaşma süreci ile ilgili bilgilerin ardından 2006 yılında yürürlüğe girmiş olan 5553 sayılı kanunun kaybettirdiği değerler üzerine sert açılamalar gerçekleştirdi. Soyer, Seferihisar belediye başkanlığı döneminde 2009 yılında köylerden toplanan tohumların peyder pey üretime alınarak; hem gen kaynağı olarak saklandığı, hem de ilçeden il geneline yaygınlaştırılan üretim modeli hakkında bilgiler verdi.

 

2021 Yılında aktifleştirilen ‘Can Yücel Tohum Merkezi’ ile günümüzde 700 ton karakılçık buğdayının hasat edilebilir hale geldiğini ve önümüzdeki hasat döneminde de 7 TL den alım yapılacağını açıkladı.

 

Başkan Soyer, küçük üreticilerin bu modelini 2022 yılında İzmir’de gerçekleşecek olan ‘Terra Madre Gastronomi Fuarı’ aracılığıyla tüm dünyaya duyuracaklarını müjdeledi.  

 

 

Aslında bugün bence Tunç Soyer, tarımın bilimsel tanımına uygun faaliyetleri gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşıyordu.  Tarım veya ziraat, bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretilmesi, bunların kalite ve verimlerinin yükseltilmesi, bu ürünlerin uygun koşullarda muhafazası, işlenip değerlendirilmesi ve pazarlanmasını ele alan bilim dalıdır.’

 

Kılçıkları kara olan buğdayları çiftçi koşullarında üretip, Anakent belediyesinin imkânlarıyla uygun koşullarda muhafaza edip, belediye iştirakleri vasıtasıyla işleyip, kooperatifler aracılığıyla ekmek haline getirilip yerel pazarda yüksek gelir gurubundaki hem şehirlilerine sunarak elde ettiği gelirle hem kooperatiflere nefes aldırıp,  hem de üreticiyi yeniden hayata döndürmenin vermiş olduğu mutluluktu…

 

Gelin görün ki bu durum merkezi idare bakımından pek de makbul görülmeyen bir durum.

 

5553 sayılı kanuna göre; doğadan toplanan tohumların kayıt altına alınma usul ve esasları, tohumluk üretimi, sertifikalandırma süreçleri ve ticareti ile ilgili hususlar bu modelde neredeyse yok sayılmakta.

 

Önceliğin verimden ziyade yerel buğday genotiplerine verilmesi ve genotipin farklılık yeknesaklık durulmuşluk gibi kriterlerinin üzerinde pek durulmadan, yasalarda belirtilen aşamaların atlanılarak tohumluk üretimine geçiş durumu vuku bulmuş. Üstüne üstük bu süreçlerde yetiştiricilik yapılan alanda bu tip bir buğdayın yetiştirildiğine dair beyan verilmemesi, hasat edilen ürünün piyasaya çıkmadan işlemeye alınması, işlenen ürünün markalaştırılarak pazara çıkışı hususları kontrol edilemez hale gelmiş durumda. Merkezi otorite de doğal olarak kontrol edemediği hususlardan pek fazla hoşlanmaz.

 

Üretici eğer devletten destek ve teşvik talebi yoksa istediğini yetiştirmekte serbest. Dolayısıyla yasanın ardından dolaşarak gerçekleşen bu faaliyetler, artık yerelde kanıksanır hale gelmiş ve etkili yayım metotlarıyla neredeyse mikro strateji haline ulaşmış bulunmakta. Bu durumu da muhalefet partilerini tercih eden ilçe belediyelerin tarımsal daire başkanlıklarının fuar alanında kurdukları stantlarda bu tip ürünleri sergilediklerini görerek anlayabiliyoruz.  

 

Özel üretim alanı, standart tohumluk, tescil, üretim izni gibi teknik terimlerin tedavülden adeta kaldırıldığı şenlikte, cepteki tohumların takasa girdiği stantlarda tutulan kayıt ise; tohumu,  kimin, nereden, ne kadar getirdiği, cinsi ve yetiştirdiği alandan ibaret.

Tohumlar hasta mı ilaçlı mı?

Dedesinden mi kalmış?

Canlı mı?

Bunların pek bir önemi şimdilik yok. Bir stantta görevliye ‘bu tohumun ata tohumu olup olmadığını nasıl anlarım?’ diye sorduğumda sinirli bir şekilde ‘ekince görürsün’ yanıtını ancak alabildim.

 

 

30’dan fazla karikatüristin eserlerini sergilediği alanda yerel tohum gönüllüsü sıfatıyla Gazeteci-yazar Cem Seymen ve Köy Kop İzmir Başkanı Neptün Soyer de oradaydı. Konukların; saman balyaları üzerinde oturarak konuşmacıyı dinlediği açık hava söyleşisinde, Uluslararası şirketlerin verimli olduğunu iddia ettiği tohum çeşitlerinin piyasaya girdiğini, bu çeşitlere uygun gübre ve hastalıklarına karşı kullanılacak ilaçlarında aynı şirketler tarafından servis edildiğini, dolayısıyla tohumculuk sektörünün ulusallaşmaktan uzaklaştığı vurgulandı.

 

Seymen, Rusya’nın kalkınmasını liman modernizasyonuna ve milli gümrük şirketlerine bağladığı konuşmasında, Türkiye’ye sanayileşme rolü verilerek tarımdan uzaklaştırıldığına, geleceğin en önemli hususu olan tarım sektörünün milli bağımsızlık sürecinden uzaklaştığını vurguladı. Unuttuğu ya da gözden kaçırdığı bir şey vardı. O da,  1960’lı yıların ikinci yarısından itibaren İzmir’de hizmet vermekte olan ulusal tohum gen bankasını bir kez bile ziyaret etmemiş olmasıydı.

 

Çok daha ilginç ve o kadar da acı bir şey daha vardı.  O da, güney metropol ilçe belediyelerinden birinin tarımsal hizmetler biriminin standında işte o 1960’lı yılların ikinci yarısında kurulmuş ‘Ulusal Gen Bankası’nın bulunduğu alanda geliştirilmiş, bölgeye uygunluğu bilimsel olarak kanıtlanmış çeşitlere ait bilgileri içeren broşürler, geliştirilen kuruluşun ismi bile anılamadan, biri merkezi idarenin korkusundan, biri yerel idarenin korkusuna inat bir araya gelip ziyaretçilere inceden inceye bilimsel bilgiyi fısıldayarak aydınlatmaya çalışılıyordu.

 

Bereketli yarınlarda buluşmak ümidiyle…

 

 

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Ertuğrul Pek 01 Mart 2022 09:14

    Geri dönüşüm, kompost, sürdürülebilir tarım ve hayvancılık, temiz çevre ve sürdürülebilir enerjidir tek çare.

  • Sevil Kaya 28 Şubat 2022 23:08

    Hakancım tarımla ilgili çok önemli olan tohum konusunu kaleme almışsın.tebrikler canım..tohum takas şenliği mutlaka hedefine ulaşmıştır hernekadar ata tohumluk olup olmadığı v.b. detay teknik yönleri bilinmiyorsa da, ben hastalık ve zararlılara karşı korunması amacıyla genleriyle oynanmış büyük firmaların sunduğu tohumluğa tercih ederim.inşallah başarılı tarım faaliyetlerine devam edelim başta tohumluk ithalatında 1.sırada yeralan rusya ve diğer ülkelere bağımlı olduğumuz tarımsal ürün ithalatından kurtulup tekrar tarım ülkesi olduğumuz günlere dönebilme ümidiyle...